Ardında ne aslan var, ne düşman… Ne bir şeyden korkmana lüzum var, ne bir şeyden ürkmene sebep! O tarafa doğru neden koşuyor, kimden kaçıyorsun a kerem sahibi?” 2575
از کی این سو میگریزی ای کریم ** نه پیت شیر و نه خصم و خوف و بیم
İsa dedi ki: “Bir ahmaktan kaçıyorum. Yürü, benim yolumu kesme, kendimi kurtarayım!”
گفت از احمق گریزانم برو ** میرهانم خویش را بندم مشو
Adam dedi ki: “Körün gözlerini, sağırın kulağına açan Mesih sen değil misin?
گفت آخر آن مسیحا نه توی ** که شود کور و کر از تو مستوی
İsa “Evet, benim” dedi. Adam “gayb afsunlarına me’va olan.
گفت آری گفت آن شه نیستی ** که فسون غیب را ماویستی
O afsunu ölüye okuyunca ölüyü, av bulmuş aslan gibi sıçrayıp dirilten padişah sen değil misin!” dedi.
چون بخوانی آن فسون بر مردهای ** برجهد چون شیر صید آوردهای
İsa “Benim” dedi. Adam dedi ki: “A güzel yüzlü, topraktan kuşlar yapan sen değil misin?!” 2580
گفت آری آن منم گفتا که تو ** نه ز گل مرغان کنی ای خوبرو
İsa. “Evet benim” dedi. Adam “Peki, öyleyse ey tertemiz ruh, dilediğini yaparken kimden korkuyorsun?
گفت آری گفت پس ای روح پاک ** هرچه خواهی میکنی از کیست باک
Âlemde bu kadar mucizelerin varken senin kullarından olmayan kim?”
با چنین برهان که باشد در جهان ** که نباشد مر ترا از بندگان
İsa dedi ki: “Teni eşsiz örneksiz yaratan, canı ezelden halk eden Allah’ın tertemiz zatına ant olsun…
گفت عیسی که به ذات پاک حق ** مبدع تن خالق جان در سبق
Onun pak zatiyle sıfatları hakkı için… Felek bile yenini, yakasını yırtmış, ona âşık olmuştur.
حرمت ذات و صفات پاک او ** که بود گردون گریبانچاک او
O afsunu, o İsm-i Âzam’ı köre okudum, gözleri açıldı; sağıra okudum, kulakları duydu. 2585
کان فسون و اسم اعظم را که من ** بر کر و بر کور خواندم شد حسن
Taş gibi dağa okudum, yarıldı göbeğine kadar hırkasını yırttı!
بر که سنگین بخواندم شد شکاف ** خرقه را بدرید بر خود تا بناف
Ölüye okudum dirildi. Hiçbir şey olmayan, vücudu bulunmayan şeye okudum, meydana geldi, bir şey oldu!
برتن مرده بخواندم گشت حی ** بر سر لاشی بخواندم گشت شی
Fakat ahmağın gönlüne yüz binlerce kere okudum, fayda vermedi.
خواندم آن را بر دل احمق بود ** صد هزاران بار و درمانی نشد
Mermer bir kaya kesildi, ona tesir bile etmedi. Âdeta kuma döndü, ondan bir şey bitmesine imkân yok!”
سنگ خارا گشت و زان خو بر نگشت ** ریگ شد کز وی نروید هیچ کشت
Adam, “Allah adının köre, sağıra ölüye tesir edip de ahmağa tesir ermemesinin hikmeti ne? 2590
گفت حکمت چیست کنجا اسم حق ** سود کرد اینجا نبود آن را سبق
Onlar da illet, bu da illet... Neden onlara tesir ediyor da buna tesir etmiyor?” dedi.
آن همان رنجست و این رنجی چرا ** او نشد این را و آن را شد دوا
İsa dedi ki. “Ahmaklık, Allah kahrıdır. Hastalık, körlük, kahır değildir, bir iptilâdır.
گفت رنج احمقی قهر خداست ** رنج و کوری نیست قهر آن ابتلاست
İptilâ, acınacak bir illettir, ona kul da acır, Allah da… Fakat ahmaklık, öyle bir illettir ki ahmağa da mazarrat verir, onunla konuşana da!
ابتلا رنجیست کان رحم آورد ** احمقی رنجیست کان زخم آورد
Ahmağa vurulan dağ, Allah mührüdür. Ona bir çare bulmanın imkânı yok!”
آنچ داغ اوست مهر او کرده است ** چارهای بر وی نیارد برد دست
İsa nasıl kaçtıysa sen de ahmaktan kaç! Ahmakla sohbet, nice kanlar döktü! 2595
ز احمقان بگریز چون عیسی گریخت ** صحبت احمق بسی خونها که ریخت
Hava, suyu yavaş yavaş çeker, alır ya… Ahmak da dininizi böyle çalar, böyle alır işte.
اندک اندک آب را دزدد هوا ** دین چنین دزدد هم احمق از شما
Kıçının altına taş koymuş adamın harareti nasıl gider, o adam nasıl soğuk alırsa ahmak da sizden harareti, aşkı iştiyakı çalar, size soğukluk verir!
گرمیت را دزدد و سردی دهد ** همچو آن کو زیر کون سنگی نهد
İsa’nın kaçışı korkudan değildi. O zaten emindi, fakat size öğretmek için kaçmıştı.
آن گریز عیسی نه از بیم بود ** آمنست او آن پی تعلیم بود
Zemheri rüzgârları, âlemi doldursa bile o parlayıp duran güneşe ne gam?
زمهریر ار پر کند آفاق را ** چه غم آن خورشید با اشراق را
Sebâlılar’ın ahmaklığı, peygamberlerin nasihatlarının o ahmaklara tesir etmemesi
قصهی اهل سبا و حماقت ایشان و اثر ناکردن نصیحت انبیا در احمقان
Hatırıma Sebalılar’ın hikâyesi geldi. Ahmaklık yüzünden seher yeli, onlara veba kesilmişti. 2600
یادم آمد قصهی اهل سبا ** کز دم احمق صباشان شد وبا
Sebâ, çocuklardan duyduğun masallardaki gibi pek büyük bir şehirdi.
آن سبا ماند به شهر بس کلان ** در فسانه بشنوی از کودکان
Hani çocuklar masal söylerler ya… Fakat masallarında nice sırlar, nice öğütler vardır.
کودکان افسانهها میآورند ** درج در افسانهشان بس سر و پند
Görünüşte saçma şeyler söylerler ama sen onları masal sanma sakın… Bütün viranelerde define aramaya koyul!
هزلها گویند در افسانهها ** گنج میجو در همه ویرانهها
Sebâ şehri, pek büyük, pek azametli bir şehirdi… Büyüklüğü bir tepsiden fazla değil!
بود شهری بس عظیم و مه ولی ** قدر او قدر سکره بیش نی
Pek ulu, pek geniş, pek uzun, pek kocamandı… bir soğan kadar! 2605
بس عظیم و بس فراخ و بس دراز ** سخت زفت زفت اندازهی پیاز
On şehir halkı oraya toplanmıştı; fakat hepsi de yüzleri yıkanmamış üç kişiden ibaret!
مردم ده شهر مجموع اندرو ** لیک جمله سه تن ناشستهرو
Orada sayısız adam vardı ama hepsi yalnız ölmüş hayvan eti yiyen o üç ham adam!
اندرو خلق و خلایق بیشمار ** لیک آن جمله سه خام پختهخوار
Canana ulaşmayan, sevgiliye kavuşmaya çalışmayan can, binlerce bile olsa yarım tenden ibarettir.
جان ناکرده به جانان تاختن ** گر هزارانست باشد نیم تن
Üç kişinin birisi pek uzakları görürdü, fakat gözü kör; Süleyman’ı görmezdi de karıncanın ayağını görürdü!
آن یکی بس دور بین و دیدهکور ** از سلیمان کور و دیده پای مور
Öbürü pek keskin işitirdi, fakat sağır! Âdeta bir defineydi. İçinde yarım arpa kadar bile altın yok! 2610
و آن دگر بس تیزگوش و سخت کر ** گنج و در وی نیست یک جو سنگ زر
Üçüncüsü çırılçıplak, edep yeri açık bir adamdı. Elbisesinin etekleri uzun!
وآن دگر عور و برهنه لاشهباز ** لیک دامنهای جامهی او دراز
Kör dedi ki: “İşte bak, şuracıktan atlılar gelmekte. Onların hangi kavimden olduklarını ve kaç kişiden ibaret bulunduklarını görüyorum.”
گفت کور اینک سپاهی میرسند ** من همیبینم که چه قومند و چند
Sağır “ Evet, ben de seslerini duydum, gizli açık ne söylüyorlarsa işittim” dedi.
گفت کر آری شنودم بانگشان ** که چه میگویند پیدا و نهان
Çıplak “Benim korkum da şundan: Gelirlerse elbisemin eteğini keserler!” dedi.
آن برهنه گفت ترسان زین منم ** که ببرند از درازی دامنم
Kör dedi ki: “İşte bak, yaklaştılar. Hadi onlar gelip çatmadan, bizi yakalayıp dövmeden, bağlamadan biz kaçalım.” 2615
کور گفت اینک به نزدیک آمدند ** خیز بگریزیم پیش از زخم و بند
Sağır dedi ki: “ Hakikaten dostlar, gürültü gittikçe yaklaşıyor, haydin!
کر همیگوید که آری مشغله ** میشود نزدیکتر یاران هله
Çıplak, eyvahlar olsun, dedi… Gelirlerse tamah ederler, elbisemi alırlar, ben hiç emin değilim!
آن برهنه گفت آوه دامنم ** از طمع برند و من ناآمنم
Şehri bırakıp çıktılar, koşa koşa bir köye geldiler.
شهر را هشتند و بیرون آمدند ** در هزیمت در دهی اندر شدند
O köyde semiz bir kuş buldular. Kuş pek semizdi, vücudunda zerre kadar et yoktu, öyle arıktı ki!
اندر آن ده مرغ فربه یافتند ** لیک ذرهی گوشت بر وی نه نژند
Ölmüş bir kuştu, kargaların gagalamasından kemikleri bile incelmiş, ipliğe dönmüştü. 2620
مرغ مردهی خشک وز زخم کلاغ ** استخوانها زار گشته چون پناغ
Aslanların avlarını yemesi gibi o kuşu yediler… Üçü de tok filler gibi semirip şiştiler.
زان همیخوردند چون از صید شیر ** هر یکی از خوردنش چون پیل سیر
Üçü de üç tane besili, semiz ve büyük file döndüler!
هر سه زان خوردند و بس فربه شدند ** چون سه پیل بس بزرگ و مه شدند
Üç genç de öyle semirdi, öyle şişmanladı ki şişmanlıktan âleme sığamaz oldular!
آنچنان کز فربهی هر یک جوان ** در نگنجیدی ز زفتی در جهان
Bu kadar şişmanlıkta, bu koskocaman kelleyle, kulakla, bu iri yedi endamla beraber kapının çatlağından süzülüp geçtiler!
با چنین گبزی و هفت اندام زفت ** از شکاف در برون جستند و رفت