Sözümüzü kabul edecek yahut etmeyeceksiniz… biz buna aldırış etmeyiz. Aldırış ettiğimiz şey Allah’a teslim olmak, fermanını yerine getirmektedir.
هیچ ما را با قبولی کار نیست ** کار ما تسلیم و فرمان کردنیست
Bize o kulluğu o buyurdu… Bu söz söylememiz, kendiliğimizden değil ki!
او بفرمودستمان این بندگی ** نیست ما را از خود این گویندگی
Canımız, onun emrini yerine getirmek için… Bunun için yaşıyoruz, bunun için yaratıldık. Kuma tohum ek dese bile biz ekeriz.
جان برای امر او داریم ما ** گر به ریگی گوید او کاریم ما
Peygamberin canına Allah’tan başka bir dost yoktur. Halk, sözünü kabul edecekmiş, reddedecekmiş… Bununla hiçbir alışverişi bulunmaz ki! 2930
غیر حق جان نبی را یار نیست ** با قبول و رد خلقش کار نیست
Allah, emirlerini halka bildirir, bunu için alacağı ücreti de Allah verir. Biz, sevgilinin uğrunda halka çirkin göründük; yüzümüz, düşman yüzüne benzedi gitti!
مزد تبلیغ رسالاتش ازوست ** زشت و دشمنرو شدیم از بهر دوست
Fakat bu kapıdan usanmadık da, usanmayız da. Yol uzun olduğundan her yerde oturup dinleniyoruz.
ما برین درگه ملولان نیستیم ** تا ز بعد راه هر جا بیستیم
Sevgiliden ayrılan, hapislere düşen adamın gönlü soğur, o çeşit adam usanır, bıkar.
دل فرو بسته و ملول آنکس بود ** کز فراق یار در محبس بود
Hâlbuki bizim sevgilimiz, bizim dilediğimiz canan, bizimle beraber… Rahmetini saçıp durmakta; canımız da ona şükretmekte.
دلبر و مطلوب با ما حاضرست ** در نثار رحمتش جان شاکرست
Bizim gönlümüzde lâlelik var, gül bahçesi var. Oraya solmanın, perişan olmanın yolu yok! 2935
در دل ما لالهزار و گلشنیست ** پیری و پژمردگی را راه نیست
Daima terütazeyiz, daima genciz, lâtifiz… Daima güzeliz, tatlıyız, daima gülüp durmadayız, zarifiz!
دایما تر و جوانیم و لطیف ** تازه و شیرین و خندان و ظریف
Bizce yüzyılla bir saat birdir… Uzun yol, kısa zaman bize göre değil!
پیش ما صد سال و یکساعت یکیست ** که دراز و کوته از ما منفکیست
O uzunluk, kısalık cisimlere göredir, cana nasıl sığar.
آن دراز و کوتهی در جسمهاست ** آن دراز و کوته اندر جان کجاست
Eshabı Kehif, üç yüz dokuz yıl yattılar. Uyudular ama bu üç yüz dokuz yıl, onlara bir gün geldi, ne gamlandılar, ne teessüf ettiler.
سیصد و نه سال آن اصحاب کهف ** پیششان یک روز بی اندوه و لهف
Uyandıkları anda uyudukları o uzun yıllar, kendilerine bir gün gibi göründü. Çünkü ruhları, yokluktan tekrar bedenlerine geldi. 2940
وانگهی بنمودشان یک روز هم ** که به تن باز آمد ارواح از عدم
Bu âlemde geceyle gündüz, ayla yıl bile olmazsa usanç, ihtiyarlık, bıkkınlık nasıl olur.
چون نباشد روز و شب یا ماه و سال ** کی بود سیری و پیری و ملال
Yokluk gülistanında insan kendisinden geçer… o âlemdeki sarhoşluk, Allah lütfunun büyük kadehindendir.
در گلستان عدم چون بیخودیست ** مستی از سغراق لطف ایزدیست
Onu içmeyen, tadını tatmayan bilmez, anlamaz. Gül kokusu, bok böceğinin aklına mı gelir?
لم یذق لم یدر هر کس کو نخورد ** کی بوهم آرد جعل انفاس ورد
Bu zevk mevhum değildir. Mevhum olsaydı da mevhumlar gibi yok olurdu.
نیست موهوم ار بدی موهوم آن ** همچو موهومان شدی معدوم آن
Cehennem, nasıl olur da aklına cenneti getirir? Çirkin domuzda güzel yüz ne gezer? 2945
دوزخ اندر وهم چون آرد بهشت ** هیچ تابد روی خوب از خوک زشت
Kendin gel, aklını başına devşir de böyle bir lokma ağzına kadar gelmişken kendi boğazını kendin sıkma a aşağılık kişi!
هین گلوی خود مبر هان ای مهان ** اینچنین لقمه رسیده تا دهان
Biz sarp yolları vardırdık… Bize uyanlara yolu kolaylattık.
راههای صعب پایان بردهایم ** ره بر اهل خویش آسان کردهایم
Peygamberlerin “imana gelin” diye ricalarına karşı halkın tekrar itiraz etmesi
مکرر کردن قوم اعتراض ترجیه بر انبیا علیهمالسلام
Sebâlılar, “Siz kendinizce yomlu yıldızlarsanız ama bize göre yomsuzsunuz; bizimle zıtsınız, bize aykırısınız siz.
قوم گفتند از شما سعد خودیت ** نحس مایید و ضدیت و مرتدیت
Hiçbir düşüncemiz yokken bizi dertlere, meşakkatlere saldınız.
جان ما فارغ بد از اندیشهها ** در غم افکندید ما را و عنا
Biz, birbirimizle uzlaşmış bir topluluk, sizin kötü haberlerinizle aramıza yüzlerce ayrılık düştü. 2950
ذوق جمعیت که بود و اتفاق ** شد ز فال زشتتان صد افتراق
Biz şekerler yiyen dudu kuşlarıydık… Sizin yüzünüzden ölümü düşünen baykuşlara döndük.
طوطی نقل شکر بودیم ما ** مرغ مرگاندیش گشتیم از شما
Nerede bir gam masalı varsa, nerede bir kötü, bir kabul edilmeyecek ses duyulursa…
هر کجا افسانهی غمگستریست ** هر کجا آوازهی مستنکریست
Bu âlemde nerede bir kötüye yormak, nerede bir kötü surete dönmek, nerede bir azap varsa,
هر کجا اندر جهان فال بذست ** هر کجا مسخی نکالی ماخذست
Hepsi sizin söylediğiniz sözlerde sizin getirdiğiniz misallerde, sizin yormanızda. Bütün hırsınız, zevkiniz, âlemi derde düşürmek” dediler.
در مثال قصه و فال شماست ** در غمانگیزی شما را مشتهاست
Peygamberlerin cevapları
باز جواب انبیا علیهم السلام
Peygamberler dediler ki: “Çirkin ve kötüye yormak, sizin ruhunuzdan meydana gelen bir şey. Bu kabahat biz de değil, sizde. 2955
انبیا گفتند فال زشت و بد ** از میان جانتان دارد مدد
Bir tehlikeli yerde uyusan, bir ejderha da başucundan sana doğru gelmeye başlasa,
گر تو جایی خفته باشی با خطر ** اژدها در قصد تو از سوی سر
Merhametli birisi “Çabuk kalk, yoksa ejderha yutacak” diye seni uyandırsa,
مهربانی مر ترا آگاه کرد ** که بجه زود ار نه اژدرهات خورد
“Neye kötüye yoruyorsun” der misin? Ne yorması, kalk da aydınlık bir bak, gör!
تو بگویی فال بد چون میزنی ** فال چه بر جه ببین در روشنی
Ben, seni kötü yorumdan kurtarıyor da devlet yurduna götürüyorum.
از میان فال بد من خود ترا ** میرهانم میبرم سوی سرا
Çünkü peygamber, gizli şeyi bilip seni de o şeyden agâh eden adamdır. O, cihan halkının örmediği şeyleri görmüştür. 2960
چون نبی آگه کنندهست از نهان ** کو بدید آنچ ندید اهل جهان
Bir doktor sana “Koruk yeme, san şu çeşit kötü bir hastalık verir” dese,
گر طبیبی گویدت غوره مخور ** که چنین رنجی بر آرد شور و شر
“Neden kötüye yoruyorsun” der misin? Dersen öğütçüyü suçlu tutuyorsun demektir.
تو بگویی فال بد چون میزنی ** پس تو ناصح را مثم میکنی
Müneccim “ Bugün sefere çıkma sakın” dese,
ور منجم گویدت کامروز هیچ ** آنچنان کاری مکن اندر پسیچ
Müneccimin yüz kere bile yalanını tutmuş olsan da bir iki kere sözü doğru çıksa yine sözüne uyarsın.
صد ره ار بینی دروغ اختری ** یک دوباره راست آید میخری
Bizim nücum bilgimize asla yanlış çıkmaz. Böyle olduğu halde nasıl oluyor da doğruluğuna inanmıyorsun, doğruluğu sence gizli, kapaklı kalıyor? 2965
این نجوم ما نشد هرگز خلاف ** صحتش چون ماند از تو در غلاف
O doktorla müneccim, sana verdikleri haberi zanla, şüpheyle veriyor. Hâlbuki biz açıkça görüyor, söylüyoruz.
آن طبیب و آن منجم از گمان ** میکنند آگاه و ما خود از عیان
Cehennemin dumanını, cehennemin ateşini, cehennemin münkirlere saldırdığını uzaktan görüyoruz.
دود میبینیم و آتش از کران ** حمله میآرد به سوی منکران
Sense, sus yahu, bırak şu sözü; kötüye yormak, bize ziyan veriyor demektesin.
تو همیگویی خمش کن زین مقال ** که زیان ماست قال شومفال
Ey öğütçülerin öğüdünü dinlemeyen, kötü yoruş, nereye varırsan var, seninledir!
ای که نصح ناصحان را نشنوی ** فال بد با تست هر جا میروی
Âdeta ardından bir yılan gidiyor; birisi de damdan görüp haber veriyor. 2970
افعیی بر پشت تو بر میرود ** او ز بامی بیندش آگه کند
Ona sus, beni dertlendirme, bana keder verme diyorsun. Adamcağız, peki benden günah gitti diyor.
گوییش خاموش غمگینم مکن ** گوید او خوش باش خود رفت آن سخن
Fakat yılan seni boynundan sokunca bütün neşen zehir kesilir de o adama,
چون زند افعی دهان بر گردنت ** تلخ گردد جمله شادی جستنت
“Be adam mademki iş böyleydi, neden yenini yakanı yırtarak feryat etmedin?
پس بدو گویی همین بود ای فلان ** چون بندریدی گریبان در فغان
Yahut yukardan tepeme bir taş atıp bana işin ciddiyetini, işin vehametini bildirmedin?” dersin.
یا ز بالایم تو سنگی میزدی ** تا مرا آن جد نمودی و بدی
O adam da iyi ama sen, benim sözümden inciniyordun. Ne faydası var? Sana çok söyledim ama kâr etmedi ki. 2975
او بگوید زآنک میآزردهای ** تو بگویی نیک شادم کردهای
Ben sana iyilik ettim, seni bu kötü işten kurtarmak için öğütler verdim.
گفت من کردم جوامردی بپند ** تا رهانم من ترا زین خشک بند