Çakal, kendini yeşil, kızıl, pembe ve sarı renklerde görüp o çeşitli renklerle öbür çakallara göründü.
دید خود را سبز و سرخ و فور و زرد ** خویشتن را بر شغالان عرضه کرد
Hepsi de “A çakalcık, bu ne hâl? Fazlasıyla neşelere dalmışsın, pek memnunsun. 725
جمله گفتند ای شغالک حال چیست ** که ترا در سر نشاطی ملتویست
Neşeden âdeta bizden nefret ediyorsun! Bu ululuğu nereden elde ettin?” dediler.
از نشاط از ما کرانه کردهای ** این تکبر از کجا آوردهای
Fakat çakallardan biri “Sen ya hile yapıyorsun yahut da hakikaten bir neşeye sahip oldun, neşeliler arasına katıldın.
یک شغالی پیش او شد کای فلان ** شید کردی یا شدی از خوشدلان
Mimbere çıkmaya, lâfla ulu görünüp bu halkı, kendine meftûn etmeye kalkıştın.
شید کردی تا به منبر بر جهی ** تا ز لاف این خلق را حسرت دهی
Bir hayli çalıştım, fakat bir aşk, bir hararet görmeyince hileye sapıp utanmazlığı ele aldım” dedi.
بس بکوشیدی ندیدی گرمیی ** پس ز شید آوردهای بیشرمیی
Doğruluk ve yanıp yakılma, velilere âdettir. Utanmazlık da her aşağılık kişinin sığındığı bir sanat. 730
گرمی آن اولیا و انبیاست ** باز بیشرمی پناه هر دغاست
Bu suretle neşeliyiz diye halkı kendilerine çekerler ama iç yüzlerine bakılırsa hiç de hoş değildirler.
که التفات خلق سوی خود کشند ** که خوشیم و از درون بس ناخوشند
Yalan dâvalarda bulunan birisinin her sabah bir kuyruk parçasıyla dudağını, bıyığını yağlayıp “Ben şunu yedim, bunu yedim” diye dostlarının arasına çıkması
چرب کردن مرد لافی لب و سبلت خود را هر بامداد به پوست دنبه و بیرون آمدن میان حریفان کی من چنین خوردهام و چنان
Aşağılık bir adam, bir kuyruk parçası buldu. Her sabah bıyıklarını onunla da yağlar,
پوست دنبه یافت شخصی مستهان ** هر صباحی چرب کردی سبلتان
Devlet sahiplerinin yanına varıp “Evde yağlı yemek yedim” der,
در میان منعمان رفتی که من ** لوت چربی خوردهام در انجمن
Sözünün doğruluğunu ispat için de, bıyıklarıma bakın gibilerden eliyle bıyıklarını sıvazlar.
دست بر سبلت نهادی در نوید ** رمز یعنی سوی سبلت بنگرید
“İşte sözümün doğruluğuna şahit... Bıyıklarım, yağlı, yağlı şeyler yediğime delil” demek isterdi. 735
کین گواه صدق گفتار منست ** وین نشان چرب و شیرین خوردنست
Karnı ise sessiz, sadasız “Allah, yalancıların düzenini kurutsun!
اشکمش گفتی جواب بیطنین ** که اباد الله کید الکاذبین
Senin lâfın bizi ateşlere yaktı. O yağlı bıyığın kökünden kopsun.
لاف تو ما را بر آتش بر نهاد ** کان سبال چرب تو بر کنده باد
A yoksul, şu kötü dâvan olmasaydı belki bir kerem sahibi bize acırdı.
گر نبودی لاف زشتت ای گدا ** یک کریمی رحم افکندی به ما
Yahut da noksanını, yoksulluğunu söyleseydin, bu yalanları, bu düzenleri düzüp koşmasaydın, bir doktor çıkarda derdine deva ederdi.” derdi.
ور نمودی عیب و کژ کم باختی ** یک طبیبی داروی او ساختی
Allah ”Ey eğri adam, kulağını, kuyruğunu sallama. Doğrulara, doğrulukları fayda verir” dedi. 740
گفت حق که کژ مجنبان گوش و دم ** ینفعن الصادقین صدقهم
A cenabet, mağarada eğri büğrü yatma. Neyin varsa göster, “doğrul, doğru ol”
گفت اندر کژ مخسپ ای محتلم ** آنچ داری وا نما و فاستقم
Ayıbını söylemiyorsan bari sus, gösterişte, hileyle kendini öldürme!
ور نگویی عیب خود باری خمش ** از نمایش وز دغل خود را مکش
Bir para elde ettiysen ağzını açma. Yolda sınama taşları var.
گر تو نقدی یافتی مگشا دهان ** هست در ره سنگهای امتحان
Sınama taşlarının önünde de halli hallerine sınamalar var, onlar da imtihanlara tabi!
سنگهای امتحان را نیز پیش ** امتحانها هست در احوال خویش
Allah, “Doğumdan bu ana kadar onlara her iki kere sınanırlar” dedi. 745
گفت یزدان از ولادت تا بحین ** یفتنون کل عام مرتین
Babam, imtihan içinde imtihan var. Derlen toplan da ufacık bir imtihanla kendini satma!
امتحان در امتحانست ای پدر ** هین به کمتر امتحان خود را مخر
Bâbûr oğlu Bel’am’ın Allah imtihanlarından yüzü ak çıkacağına emin olması
آمن بودن بلعم باعور کی امتحانها کرد حضرت او را و از آنها روی سپید آمده بود
Bâbûr oğlu Bel’am’la melûn iblis, en son imtihanda alçaldılar.
بلعم باعور و ابلیس لعین ** ز امتحان آخرین گشته مهین
“O adam da kendi iddiasınca devletli görünürdü ya, fakat midesi, bıyığına lânet eder,
او بدعوی میل دولت میکند ** معدهاش نفرین سبلت میکند
“Yarabbi, şu adamın gizlendiğini sen dışarıya vur, meydana çıkar. Bizi yaktı, yandırdı, sen onu rüsvay et” derdi.
کانچ پنهان میکند پیدایش کن ** سوخت ما را ای خدا رسواش کن
Onun bedeninin bütün cüzleri, ona düşman olmuştu. O, bahardan dem vurdu ama onlar, kışın ta kendisindeydiler. 750
جمله اجزای تنش خصم ویند ** کز بهاری لافد ایشان در دیند
Adam, ihsandan, keremden dem vururdu ama merhamet dalını, ta kökünden kesmekteydi.
لاف وا داد کرمها میکند ** شاخ رحمت را ز بن بر میکند
Ya doğru ol, doğruluğunu göster yahut sus da merhamete eriş, sonra coş!
راستی پیش آر یا خاموش کن ** وانگهان رحمت ببین و نوش کن
Adamın karnı da bıyıklarına düşman kesilmiş, gizlice el kaldırıp dua ediyor,
آن شکم خصم سبال او شده ** دست پنهان در دعا اندر زده
“Yarabbi, sen bu aşağılık herifi rüsvay et de kerem sahipleri bize merhamete gelsinler” diyordu.
کای خدا رسوا کن این لاف لام ** تا بجنبد سوی ما رحم کرام
Karnın duası kabul oldu. İhtiyaçtan doğan yanıp yakılma, dışarıya kadar bayrak açtı, görünür bir hale geldi. 755
مستجاب آمد دعای آن شکم ** شورش حاجت بزد بیرون علم
Allah “ Beni çağırdın mı, suçlu da olsam, putperest de olsam ben, yine icabet ederim.
گفت حق گر فاسقی و اهل صنم ** چون مرا خوانی اجابتها کنم
Onun için duadan hiç çekinme; hiç usanma. Dua, nihayet seni gulyabani nefsin elinden kurtarır.” demiştir.
تو دعا را سخت گیر و میشخول ** عاقبت برهاندت از دست غول
Karın, kendini Allah’a ısmarlayınca ansızın bir kedi gelip o kuyruk parçasını kaptı, götürdü.
چون شکم خود را به حضرت در سپرد ** گربه آمد پوست آن دنبه ببرد
Ev halkı, kedinin peşine düştüler, fakat kedi koşup kaçtı. Babamın azarına uğrayacağım diye çocuğunun beti, benzi kaçtı.
از پس گربه دویدند او گریخت ** کودک از ترس عتابش رنگ ریخت
Babası, bir toplulukta otururken o çocukcağız gelip işi anlattı. O lâfla geçinen adamın şerefini bir paralık etti. 760
آمد اندر انجمن آن طفل خرد ** آب روی مرد لافی را ببرد
Dedi ki: “ Hani her sabah dudaklarını, bıyıklarını yağladığın o kuyruk parçası yok muydu?
گفت آن دنبه که هر صبحی بدان ** چرب میکردی لبان و سبلتان
Kedi geldi, onu kapıverdi. Ardına düştük, bir hayli koştuk ama faydasız… Yakalayamadık ki!”
گربه آمد ناگهانش در ربود ** بس دویدیم و نکرد آن جهد سود
Oradakiler şaşırıp gülüştüler, Bu hâle acıdılar.
خنده آمد حاضران را از شگفت ** رحمهاشان باز جنبیدن گرفت
Onu davet edip doyurdular, yeryüzüne benzeyen varlığına merhamet tohumunu ektiler.
دعوتش کردند و سیرش داشتند ** تخم رحمت در زمینش کاشتند
O da ululardan doğruluk zevkini görünce ululuğu bırakıp doğruluğa kul oldu. 765
او چو ذوق راستی دید از کرام ** بی تکبر راستی را شد غلام
Boyacı küpüne düşen çakalın tavusluk dâvasına kalkışması
دعوی طاوسی کردن آن شغال کی در خم صباغ افتاده بود
O rengârenk çakal gizlice çıkagelip kendisini kınayanın kulağına dedi ki:
و آن شغال رنگرنگ آمد نهفت ** بر بناگوش ملامتگر بکفت
“Hele bir bana, hele rengime bak. Şamanın bile böyle bir putu yoktur.
بنگر آخر در من و در رنگ من ** یک صنم چون من ندارد خود شمن
Gül bahçesi gibi ne de güzel bir hale geldim, ne de hoş yüzlerce renklere boyandım. Benden baş çekme, secde et bana!
چون گلستان گشتهام صد رنگ و خوش ** مر مرا سجده کن از من سر مکش
Şu güzelliğime, şu letafetime, şu rengime bak da bana Fahri Dünya, Rükn-i din de!
کر و فر و آب و تاب و رنگ بین ** فخر دنیا خوان مرا و رکن دین
Allah lütfuna mazhar oldum. Ululuk sırlarını şerheden levh haline geldim. 770
مظهر لطف خدایی گشتهام ** لوح شرح کبریایی گشتهام
Çakallar, oraya toplandılar, mumun etrafındaki pervaneye döndüler.
ای شغالان هین مخوانیدم شغال ** کی شغالی را بود چندین جمال
Hiç çakalda bunca güzellik mi olur?”
آن شغالان آمدند آنجا بجمع ** همچو پروانه به گرداگرد شمع
“Peki, a elmasım, sana ne diyelim?” diye sordular. Çakal: “Müşteri yıldızına benzer erkek aslan deyin” dedi.
پس چه خوانیمت بگو ای جوهری ** گفت طاوس نر چون مشتری