English    Türkçe    فارسی   

4
1576-1625

  • Yoksa çuvalındaki taşları boşalt... Kendini bu saçma işten, bu ar olan yükten kurtar gitsin!
  • ورنه خالی کن جوالت را ز سنگ ** باز خر خود را ازین بیگار و ننگ
  • Çuvala aklı erer padişahlara, sultanlara götürülebilecek şeyleri doldur!
  • در جوال آن کن که می‌باید کشید ** سوی سلطانان و شاهان رشید
  • Hırsızın koca sarıklı bir fakihin sarığını çalması, fakihin sarığı aç, bak ne götürdüğünü anla. Sonra götür diye bağırması
  • حکایت آن فقیه با دستار بزرگ و آنک بربود دستارش و بانگ می‌زد کی باز کن ببین کی چه می‌بری آنگه ببر
  • Bir fakih, bez parçaları toplamış, sarığının içine ezip büzerek yerleştirmişti.
  • یک فقیهی ژنده‌ها در چیده بود ** در عمامه‌ی خویش در پیچیده بود
  • Bu suretle kavuğunun büyük ve iri görünmesini, halkın kendisine ehemmiyet vermesini ve mescide gelince başköşeye geçirilmesini istiyordu.
  • تا شود زفت و نماید آن عظیم ** چون در آید سوی محفل در حطیم
  • Elbiselerden parçalar almış, onlarla sarığını büyütmüştü. 1580
  • ژنده‌ها از جامه‌ها پیراسته ** ظاهرا دستار از آن آراسته
  • Sarığının dışı, cennet elbiselerine benzemekteydi... Fakat içi, münafık gönlü gibi rezil, çirkin bir şeydi.
  • ظاهر دستار چون حله‌ی بهشت ** چون منافق اندرون رسوا و زشت
  • Parça parça bezler, yünler, deriler... Hep o sarığın içine gömülmüştü.
  • پاره پاره دلق و پنبه و پوستین ** در درون آن عمامه بد دفین
  • Bir sabah çağı, bu şatafatla bir şeyler elde etmek üzere medreseye giderken,
  • روی سوی مدرسه کرده صبوح ** تا بدین ناموس یابد او فتوح
  • Hırsızın biri de dar bir yolda her türlü hilelere başvurup bir şeyler yapmak üzere bekliyordu.
  • در ره تاریک مردی جامه کن ** منتظر استاده بود از بهر فن
  • Fakih, o yola sapınca hemen başından kavuğunu kaptı, işini başarmak için koşup gitmeye başladı. 1585
  • در ربود او از سرش دستار را ** پس دوان شد تا بسازد کار را
  • Fakih arkasından bağırdı: oğul, sarığı çöz de öyle götür!
  • پس فقیهش بانگ برزد کای پسر ** باز کن دستار را آنگه ببر
  • Böyle dört kanatla uçar gibi gidiyorsun ama götürdüğün hediyeyi bir aç da gör!
  • این چنین که چار پره می‌پری ** باز کن آن هدیه را که می‌بری
  • Onu, elceğezinle bir aç, ovala da sonra götür, sana helâl ettim!
  • باز کن آن را به دست خود بمال ** آنگهان خواهی ببر کردم حلال
  • Hırsız, kaçarken sarığı çözer çözmez içinden yola yüz binlerce bez parçası dökülüverdi!
  • چونک بازش کرد آنک می‌گریخت ** صد هزاران ژنده اندر ره بریخت
  • O bir şeye yaramaz, o olmayasıca sarığından kala kala hırsızın elinde ancak bir arşın doğru düzen bezceğiz kaldı! 1590
  • زان عمامه‌ی زفت نابایست او ** ماند یک گز کهنه‌ای در دست او
  • Hırsız, elindekini yere vurup “A aşağılık adam, bu hileyle beni işimden gücümden ettin” dedi.
  • بر زمین زد خرقه را کای بی‌عیار ** زین دغل ما را بر آوردی ز کار
  • Dünyanın dünya ehline hal diliyle, ondan vefa umanlar ve bu tamahta bulunanlara vefasızlığını söyleyerek nasihat vermesi
  • نصیحت دنیا اهل دنیا را به زبان حال و بی‌وفایی خود را نمودن به وفا طمع دارندگان ازو
  • Fakih dedi ki: “Hileyle seni yolundan alıkoydum ama nasihat yollu işi de anlattım!
  • گفت بنمودم دغل لیکن ترا ** از نصیحت باز گفتم ماجرا
  • Dünya da böyledir işte... Bir hoşça açılır saçılır ama vefasızlığını da bağıra bağıra söyler!
  • هم‌چنین دنیا اگر چه خوش شکفت ** بانگ زد هم بی‌وفایی خویش گفت
  • Bu oluş ve bozuluş âleminde o hile, oluştur, nasihat da bozulmuş üstadım!
  • اندرین کون و فساد ای اوستاد ** آن دغل کون و نصیحت آن فساد
  • Oluş der ki: İzim kutludur... Ardımdan gel! Bozuluş da git der, ben hiçbir şey değilim! 1595
  • کون می‌گوید بیا من خوش‌پیم ** وآن فسادش گفته رو من لا شی‌ام
  • Ey baharların güzelliğine şaşırarak dudağını dişleyip duran, güzün sapsarı benzine ve mevsimin soğukluğuna bak!
  • ای ز خوبی بهاران لب گزان ** بنگر آن سردی و زردی خزان
  • Gündüzün güneşin yüzünü güzel görmektesin ama onun bir de batma zamanında ölümünü düşün!
  • روز دیدی طلعت خورشید خوب ** مرگ او را یاد کن وقت غروب
  • Dolunayı şu güzelim çardakta bir hoşça seyredersin ama ay sonunda bir de hasretine bak onun!
  • بدر را دیدی برین خوش چار طاق ** حسرتش را هم ببین اندر محاق
  • Bir oğlan, güzellikle halkın efendisi olur... Olur, ama yarın da bunar, halka rezil rüsvay olur!
  • کودکی از حسن شد مولای خلق ** بعد فردا شد خرف رسوای خلق
  • Gümüş bedenli güzellerin vücudu, seni avladıysa ihtiyarlıktan sonra bir de pamuk tarlasına dönen bedene bak! 1600
  • گر تن سیمین‌تنان کردت شکار ** بعد پیری بین تنی چون پنبه‌زار
  • Ey yağlı, ballı yemekleri gören, yiyen, onların fazlasını git de halâda seyret!
  • ای بدیده لوتهای چرب خیز ** فضله‌ی آن را ببین در آب‌ریز
  • Pisliğe nerede senin o güzelliğin... Nerede senin tabaklarda o hoş görünüşün, yerken senden duyulan o zevk, o lezzet, de!
  • مر خبث را گو که آن خوبیت کو ** بر طبق آن ذوق و آن نغزی و بو
  • O sana der ki: o taneydi... Ben de onun tuzağıydım... Sen avlanınca o tane gizlendi!
  • گوید او آن دانه بد من دام آن ** چون شدی تو صید شد دانه نهان
  • Nice parmaklar vardır ki üstatlar bile onları kıskanır ama sonunda iş işlerken tirtir titrer!
  • بس انامل رشک استادان شده ** در صناعت عاقبت لرزان شده
  • Can gibi güzel baygın gözler, nihayet görmez olur, onlardan su damlamaya başlar! 1605
  • نرگس چشم خمار هم‌چو جان ** آخر اعمش بین و آب از وی چکان
  • Aslanların safında giden aslan gibi yiğit er, sonunda bir fareye mağlûp olur!
  • حیدری کاندر صف شیران رود ** آخر او مغلوب موشی می‌شود
  • Sanat sahibi ve çevik istidatlı kişiye sonunda bak! İhtiyar eşeğe döner, bunar gider!
  • طبع تیز دوربین محترف ** چون خر پیرش ببین آخر خرف
  • Akıllılar alan siyah ve miskler saçan kıvırcık saçlar, nihayet boz eşeğin çirkin kuyruğuna döner!
  • زلف جعد مشکبار عقل‌بر ** آخرا چون دم زشت خنگ خر
  • Önce açıla saçıla oluşuna güzelce bir gör, sonunda da bozuluşunu, rüsvay oluşunu seyret!
  • خوش ببین کونش ز اول باگشاد ** وآخر آن رسواییش بین و فساد
  • Önce sana tuzağını apaçık gösteren şey, sonunda ona kapılan hamların bıyığını, sakalını yoldu! 1610
  • زانک او بنمود پیدا دام را ** پیش تو بر کند سبلت خام را
  • Artık dünya, beni hileleriyle aldattı... Yoksa aklım, onun tuzağından kaçardı elbet deme!
  • پس مگو دنیا به تزویرم فریفت ** ورنه عقل من ز دامش می‌گریخت
  • Altın gerdanlığı, hamaili bir gör de bak... Hakikatte nasıl bir tomruktur, bir zincirdir o!
  • طوق زرین و حمایل بین هله ** غل و زنجیری شدست و سلسله
  • Böylece bütün âlem cüzlerini say dök... Hepsini önünden ve sonundan bir gör!
  • همچنین هر جزو عالم می‌شمر ** اول و آخر در آرش در نظر
  • Kim daha ziyade sonu görürse o, daha kutludur... Fakat kim ahırı görürse o daha fazla kovulmuş, sürülmüştür!
  • هر که آخربین‌تر او مسعودتر ** هر که آخربین‌تر او مطرودتر
  • Her şeyin yüzünü güzel ve parlak ay gibi gör... Fakat evvelini gördükten sonra sonunu da seyret! 1615
  • روی هر یک چون مه فاخر ببین ** چونک اول دیده شد آخر ببین
  • Seyret de kör iblise dönme... o, noksan olduğundan noksan görür, bir yanı görür de bir yanı görmez!
  • تا نباشی هم‌چو ابلیس اعوری ** نیم بیند نیم نی چون ابتری
  • Âdem’in toprağını gördü de dinini görmedi... Bu âlemi gören maneviyatını görmedi.
  • دید طین آدم و دینش ندید ** این جهان دید آن جهان‌بینش ندید
  • Ey, yiğit er, erkeklerin kadınlara üstünlüğü kuvvet, kazanç ve mal mülk bakımından değildir.
  • فضل مردان بر زنان ای بو شجاع ** نیست بهر قوت و کسب و ضیاع
  • Öyle olsaydı aslan ve fil, daha kuvvetli olduğu için insandan yüce, daha üstün olurdu a kör!
  • ورنه شیر و پیل را بر آدمی ** فضل بودی بهر قوت ای عمی
  • Ey yalnız bu anı gören, erkeklerin kadınlardan üstün olması erkeğin kadına nazaran daha ziyade sonu görür olmasındandır! 1620
  • فضل مردان بر زن ای حالی‌پرست ** زان بود که مرد پایان بین‌ترست
  • Erkek, işin sonunu göremezse işin sonunu görenlere nazaran kadın gibi noksan sayılır!
  • مرد کاندر عاقبت‌بینی خمست ** او ز اهل عاقبت چون زن کمست
  • Âlemden iki zıt ses gelmektedir... Bakalım sen hangisine istidatlısın?
  • از جهان دو بانگ می‌آید به ضد ** تا کدامین را تو باشی مستعد
  • Bir tanesi, iyi kişilere hayattır... Öbürü kötü kişilere hile!
  • آن یکی بانگش نشور اتقیا ** وان یکی بانگش فریب اشقیا
  • Bir ses, ey güzel ve bana düşkün olan kişi, ben diken çiçeğiyim... Çiçek dökülür, ben kalırım; diken dalından ibaretim ben der.
  • من شکوفه‌ی خارم ای خوش گرمدار ** گل بریزد من بمانم شاخ خار
  • Çiçeği, ey gül satan, gel bu yana der... Dikenin sesiyse bizim yanımıza gelmeye kalkışma der! 1625
  • بانگ اشکوفه‌ش که اینک گل‌فروش ** بانگ خار او که سوی ما مکوش