English    Türkçe    فارسی   

4
410-459

  • O deme erişen, o makamda Allah velisi olan kişide de, insandaki candan, akıldan başka ve ayrı bir can ve akıl vardır. 410
  • باز غیرجان و عقل آدمی ** هست جانی در ولی آن دمی
  • Hayvani canlarda birlik yoktur... Sen bu birliği rüzgârın ruhunda arama!
  • جان حیوانی ندارد اتحاد ** تو مجو این اتحاد از روح باد
  • Bu hayvani can, ekmek yese insani ruhun karnı doymaz; bu yük çekse o, sıkıntı çekmez!
  • گر خورد این نان نگردد سیر آن ** ور کشد بار این نگردد او گران
  • Hatta onun ölümüyle bu hayvani ruh, neşelenir, sevinir... İnsani ruhun bir şey elde ettiğini görünce de hasedinden ölür!
  • بلک این شادی کند از مرگ او ** از حسد میرد چو بیند برگ او
  • Kurtların, köpeklerin canı, hep ayrı ayrıdır. Bir olan Allah aslanlarının canlarıdır.
  • جان گرگان و سگان هر یک جداست ** متحد جانهای شیران خداست
  • Canları diye cemi sırasıyla söyledim... Çünkü o bir tek can, cisme nispetle yüz olur! 415
  • جمع گفتم جانهاشان من به اسم ** کان یکی جان صد بود نسبت به جسم
  • Gökteki bir tek güneşin bir tek nuru da ev içlerine vurunca yüzlerce nur olur ya!
  • هم‌چو آن یک نور خورشید سما ** صد بود نسبت بصحن خانه‌ها
  • Fakat ortadan duvarları kaldırdın mı hepsinin de nuru bir olur.
  • لیک یک باشد همه انوارشان ** چونک برگیری تو دیوار از میان
  • Evlerin temelleri kalmadı mı müminler bir tek insana döner, bu sır meydana çıkar.
  • چون نماند خانه‌ها را قاعده ** مومنان مانند نفس واحده
  • Bu sözden farklar belirir, müşküller doğar... Çünkü hakikatte buna benzemez bu iş ki; bu bir misaldir.
  • فرق و اشکالات آید زین مقال ** زانک نبود مثل این باشد مثال
  • Aslanla yiğit bir Âdemoğlu arasında sonsuz farklar vardır. 420
  • فرقها بی‌حد بود از شخص شیر ** تا به شخص آدمی‌زاد دلیر
  • Fakat ey hoş gün gören kişi misal getirildiği zaman aradaki birlik, yiğitlik ve canla başla oynama bakımındandır.
  • لیک در وقت مثال ای خوش‌نظر ** اتحاد از روی جانبازی نگر
  • Çünkü o yiğit, her bakımdan aslanın misli değildir, nihayet yiğitlik bakımından aslana benzer.
  • کان دلیر آخر مثال شیر بود ** نیست مثل شیر در جمله‌ی حدود
  • Bu âlemde her bakımdan bir olan bir nakış, bir suret yoktur ki sana mislini göstereyim.
  • متحد نقشی ندارد این سرا ** تا که مثلی وا نمایم من ترا
  • Aklı, şaşkınlıktan kurtarayım diye yine nakış bir misale el atayım:
  • هم مثال ناقصی دست آورم ** تا ز حیرانی خرد را وا خرم
  • Geceleyin her eve bir kandil, bir mum korlar ve onun ışığıyla karanlıktan kurtulurlar ya... 425
  • شب بهر خانه چراغی می‌نهند ** تا به نور آن ز ظلمت می‌رهند
  • O kandil, bu tene benzer, nuru da cana. Kandil, fitile, şuna buna muhtaçtır.
  • آن چراغ این تن بود نورش چو جان ** هست محتاج فتیل و این و آن
  • Bu duyguların o altı fitilli kandili, umumiyetle uykuya, yemeye, içmeye dayanır... O kandilin temeli, bunlardır.
  • آن چراغ شش فتیله‌ی این حواس ** جملگی بر خواب و خور دارد اساس
  • Yiyip içmeden, yatıp uyumadan yarım nefeslik bir zaman bile yaşayamaz... Fakat yiyip yatmakla da yaşayamaz!
  • بی‌خور و بی‌خواب نزید نیم دم ** با خور و با خواب نزید نیز هم
  • Fitili, yağı olmadıkça bakası yoktur; fakat fitille, yağla da vefası yoktur.
  • بی‌فتیل و روغنش نبود بقا ** با فتیل و روغن او هم بی‌وفا
  • Çünkü sebebe bağlı olan, sebepsiz meydana gelmeyen ışığı, ölümü arar durur... Nasıl yaşayabilir ki aydın gün, onun ölümüdür. 430
  • زانک نور علتی‌اش مرگ‌جوست ** چون زید که روز روشن مرگ اوست
  • İnsanın bütün duygularının da bakası yoktur... Zira mahşer günü, hepsi de yok olur gider!
  • جمله حسهای بشر هم بی‌بقاست ** زانک پیش نور روز حشر لاست
  • Fakat atalarımızın duygu ve can ışığı, tamamı ile de ot gibi bitip ot gibi yitmez... Tamamı ile fani olmamıştır.
  • نور حس و جان بابایان ما ** نیست کلی فانی و لا چون گیا
  • Yalnız güneşin nurunda yıldızların nuru ve ay ışığı mahvolur ve görünmez!
  • لیک مانند ستاره و ماهتاب ** جمله محوند از شعاع آفتاب
  • Pirenin ısırmasından meydana gelen yanış, dert ve zahmet, yılan ısırınca mahvolur ya!
  • آنچنان که سوز و درد زخم کیک ** محو گردد چون در آید مار الیک
  • Çıplak adam arıların sokmasından kurtulmak için suya atlar ya! 435
  • آنچنان که عور اندر آب جست ** تا در آب از زخم زنبوران برست
  • Arılar adamın tepesinde dolaşır dururlar... Başını bir çıkardı mı hiç affetmezler, hemen sokarlar!
  • می‌کند زنبور بر بالا طواف ** چون بر آرد سر ندارندش معاف
  • Allah’ı anış sudur, zamanede şu kadının, bu erkeğin anılışı da arı!
  • آب ذکر حق و زنبور این زمان ** هست یاد آن فلانه وان فلان
  • Allah’ı anış suyuna dal, nefesini tut, sabret de eski düşüncelerden, vesveselerden kurtul!
  • دم بخور در آب ذکر و صبر کن ** تا رهی از فکر و وسواس کهن
  • Ondan sonra da sen, tepeden tırnağa kadar o arı duru suyun tabiatına bürünürsün...
  • بعد از آن تو طبع آن آب صفا ** خود بگیری جملگی سر تا به پا
  • Öyle bir hale gelirsin ki o kötü arı, sudan nasıl kaçar, çekinirse senden de öyle kaçar, öyle çekinir! 440
  • آنچنان که از آب آن زنبور شر ** می‌گریزد از تو هم گیرد حذر
  • Sonra dilersen sudan uzaklaş... İçten suyun tabiatına sahip olursun, hakikatte ondan ayrılmamış sayılırsın!
  • بعد از آن خواهی تو دور از آب باش ** که بسر هم‌طبع آبی خواجه‌تاش
  • Dünyadan geçen kişiler de yok olmamışlar, fakat Allah sıfatlarına bürünmüşlerdir.
  • بس کسانی کز جهان بگذشته‌اند ** لا نیند و در صفات آغشته‌اند
  • Onların sıfatları, Hak sıfatlarına karşı, güneşin karşısındaki yıldızlara dönmüştür.
  • در صفات حق صفات جمله‌شان ** هم‌چو اختر پیش آن خور بی‌نشان
  • A inatçı Kur’an’dan buna delil istiyorsan oku: “Onların hepsi huzurumuzdadır!”
  • گر ز قرآن نقل خواهی ای حرون ** خوان جمیع هم لدینا محضرون
  • Haklarında “Huzurumuzdadır” denenler yok olamazlar, iyi dikkat et de ruhların bakasını iyice anlayasın! 445
  • محضرون معدوم نبود نیک بین ** تا بقای روحها دانی یقین
  • Bakadan mahcup olan ruh azaptadır, Allah’a vasıl olan ruhsa baka âleminde hicaplardan kurtulmuş bir haldedir.
  • روح محجوب از بقا بس در عذاب ** روح واصل در بقا پاک از حجاب
  • İşte bu hayvani duygu kandilinden ne murat edilmişse, bu kandilin hakikati neyse sana söyledim... Kendine gel de sakın bu hayvani duyguyla ruh arasında bir birlik tasavvur etme!
  • زین چراغ حس حیوان المراد ** گفتمت هان تا نجویی اتحاد
  • Çabuk, ruhunu, yolcuların kutlu ruhlarına ulaştır!
  • روح خود را متصل کن ای فلان ** زود با ارواح قدس سالکان
  • Yüz tane kandilin olsa ister sönsünler, ister yansınlar, değil mi ki hepsi ayrı ayrıdır... Bir olamazlar!
  • صد چراغت ار مرند ار بیستند ** پس جدا اند و یگانه نیستند
  • İşte bu yüzden bizim ashabımız, hep savaştadır... Fakat peygamberlerin birbirleriyle savaştıklarını kimsecikler duymamıştır. 450
  • زان همه جنگند این اصحاب ما ** جنگ کس نشنید اندر انبیا
  • Çünkü peygamberlerin nurları güneştir; duygu ışığımızsa kandil, mum ve is!
  • زانک نور انبیا خورشید بود ** نور حس ما چراغ و شمع و دود
  • Biri söner, öbürü gündüze kadar kalır... Biri yanıp erir, öbürü parlar durur!
  • یک بمیرد یک بماند تا به روز ** یک بود پژمرده دیگر با فروز
  • Hayvani can gıda ile dirilir... Her iyi kötü şeyle de ölüverir!
  • جان حیوانی بود حی از غذا ** هم بمیرد او بهر نیک و بذی
  • Fakat bu kandil söndü, ortadan kalktı mı komşunun evi neden karanlık kalsın?
  • گر بمیرد این چراغ و طی شود ** خانه‌ی همسایه مظلم کی شود
  • Mademki o evin ışığı, bunun ışığı olmaksızın da duruyor... Şu halde her evin duygu ışığı ayrı ayrıdır. 455
  • نور آن خانه چو بی این هم به پاست ** پس چراغ حس هر خانه جداست
  • Bu hayvani canın misalidir... Rabbani canın değil!
  • این مثال جان حیوانی بود ** نه مثال جان ربانی بود
  • Gece Hindusundan ay doğdu mu ışığı, her pencereden vurur, her tarafı aydınlatır!
  • باز از هندوی شب چون ماه زاد ** در سر هر روزنی نوری فتاد
  • O yüzlerce evin ışığını sen, bir say... Çünkü ay battı mı bu evin sönüp öbürününki kalmaz.
  • نور آن صد خانه را تو یک شمر ** که نماند نور این بی آن دگر
  • Parlak güneş tan yerinde durdukça ışığı her eve konuk olur.
  • تا بود خورشید تابان بر افق ** هست در هر خانه نور او قنق