English    Türkçe    فارسی   

5
2613-2662

  • Yoksa ben, beden bakımından senden zayıfım, öyle olduğu halde gece gündüz orada otlamaktayım..
  • ورنه من از تو به تن مسکین‌ترم  ** که شب و روز اندر آنجا می‌چرم 
  • O çeşit bir tılsım yapmasalar da her obur, doğru oraya koşardı.
  • گرنه زان گونه طلسمی ساختی  ** هر شکم‌خواری بدانجا تاختی 
  • Fillerle, ejderhalarla dolu aç bir dünya durup dururken hiç tılsım olmadıkça yazı, öyle yemyeşil durur mu? 2615
  • یک جهان بی‌نوا پر پیل و ارج  ** بی‌طلسمی کی بماندی سبز مرج 
  • Ben, öyle korkunç bir şey görürsen sakın korkma diyecektim ama,
  • من ترا خود خواستم گفتن به درس  ** که چنان هولی اگر بینی مترس 
  • Gönlüm, haline yandı, o derde daldım da aklımdan çıktı.
  • لیک رفت از یاد علم آموزیت  ** که بدم مستغرق دلسوزیت 
  • Seni köpek gibi acıkmış, perişan bir hakle görünce koşa koşa gelsin diye seğirttim.
  • دیدمت در جوع کلب و بی‌نوا  ** می‌شتابیدم که آیی تا دوا 
  • Yoksa sana tılsımı anlatacak, sana bir hayal görünür ama aslı yoktur diyecektim.
  • ورنه با تو گفتمی شرح طلسم  ** که آن خیالی می‌نماید نیست جسم 
  • Eşeğin tilkiye cevabı
  • جواب گفتن خر روباه را 
  • Eşek dedi ki: Hadi ey düşman, çekil önümden, çekil de çirkin suratını görmeyeyim. 2620
  • گفت رو رو هین ز پیشم ای عدو  ** تا نبینم روی تو ای زشت‌رو 
  • Seni kötü talihli bir hale getiren Tanrı, çirkin suratını da kerih ve pek berbat bir hale soktu.
  • آن خدایی که ترا بدبخت کرد  ** روی زشتت را کریه و سخت کرد 
  • Bana hangi suratla geliyorsun? Gergedanın yüzü bile bu kadar kalın derili değildir.
  • با کدامین روی می‌آیی به من  ** این چنین سغری ندارد کرگدن 
  • Seni çayıra götüreyim diye apaçık canıma kastettin.
  • رفته‌ای در خون جانم آشکار  ** که ترا من ره‌برم تا مرغزار 
  • Azrail'i gözlerimle gördüm. Sonra da yine bana düzen kurmaya, beni kandırmaya savaşıyorsun ha!
  • تا بدیدم روی عزرائیل را  ** باز آوردی فن و تسویل را 
  • Ben ister eşek olayım, ister eşeklerin kusuru. Nihayet benim de canım var. Bunu nasıl feda edebilirim? 2625
  • گرچه من ننگ خرانم یا خرم  ** جانورم جان دارم این را کی خرم 
  • O gördüğüm amansız korkuyu çocuk görseydi derhal kocalırdı.
  • آنچ من دیدم ز هول بی‌امان  ** طفل دیدی پیر گشتی در زمان 
  • O korkudan, o heybetten kendimi cansız, gönülsüz bir halde dağdan baş aşağı attım.
  • بی‌دل و جان از نهیب آن شکوه  ** سرنگون خود را در افکندم ز کوه 
  • O perdesiz azabı görür görmez ayağım, kakıldı kaldı.
  • بسته شد پایم در آن دم از نهیب  ** چون بدیدم آن عذاب بی‌حجاب 
  • Tanrıya ahdettim. Yarabbi dedim, ayağımdaki şu bağı çöz.
  • عهد کردم با خدا کای ذوالمنن  ** برگشا زین بستگی تو پای من 
  • Bundan böyle kimsenin vesvesesine kanmayayım, ey lûtuflar sahibi Tanrı, ey yardımcım, ahtım olsun, nezrim olsun! 2630
  • تا ننوشم وسوسه‌ی کس بعد ازین  ** عهد کردم نذر کردم ای معین 
  • Tanrı, o anda ayağımın bağını çözdü. O dua ve sızlanma, o niyaz yüzünden ayağım çözüldü.
  • حق گشاده کرد آن دم پای من  ** زان دعا و زاری و ایمای من 
  • Yoksa o erkek aslan bana yetişseydi halim ne olurdu? Aslanın pençesi altında eşek ne hale gelir?
  • ورنه اندر من رسیدی شیر نر  ** چون بدی در زیر پنجه‌ی شیر خر 
  • Yine o aç aslan hileyle seni bana yolladı değil mi a kötü arkadaş?
  • باز بفرستادت آن شیر عرین  ** سوی من از مکر ای بس القرین 
  • Herkesin, kendisine muhtaç olduğu ihtiyacı bulunmayan pâk Tann'nın zatına and olsun ki kötü yılan bile kötü arkadaştan yeğdir.
  • حق ذات پاک الله الصمد  ** که بود به مار بد از یار بد 
  • Çünkü kötü yılan, insanın yalnız canını alır. Kötü arkadaşsa insanı cehenneme sürer, orasını adama durak eder. 2635
  • مار بد جانی ستاند از سلیم  ** یار بد آرد سوی نار مقیم 
  • İnsanın, düşüp kalktığı adamla konuşa görüşe, huyiyle huylanır. Gönül arkadaşının huyunu kapar.
  • از قرین بی‌قول و گفت و گوی او  ** خو بدزدد دل نهان از خوی او 
  • O sana gölge saldı mı mayasız olduğu için senin mayanı çalar.
  • چونک او افکند بر تو سایه را  ** دزدد آن بی‌مایه از تو مایه را 
  • Aklın, sarhoş bir ejderha bile olsa kötü arkadaş, bil ki zümrüttür.
  • عقل تو گر اژدهایی گشت مست  ** یار بد او را زمرد دان که هست 
  • Aklının gözünü çıkarır, kör eder. Onun kınaması, seni taunun eline teslim eder.
  • دیده‌ی عقلت بدو بیرون جهد  ** طعن اوت اندر کف طاعون نهد 
  • Tilkinin eşeğe cevap vermesi
  • جواب گفتن روبه خر را 
  • Tilki dedi ki: Bizim safımızda tortu yoktur. Fakat vehme gelen hayallerde, küçümsenecek şeyler değildir. 2640
  • گفت روبه صاف ما را درد نیست  ** لیک تخییلات وهمی خورد نیست 
  • Ey sâf ve bön adam, bütün bunlar, senin vehmindir. Yoksa sana karşı hiçbir gıllügişim yok.
  • این همه وهم توست ای ساده‌دل  ** ورنه بر تو نه غشی دارم نه غل 
  • Kötü hayaline kapılıp bana bakma. Dostlara karşı neden kötü zanda bulunuyorsun?
  • از خیال زشت خود منگر به من  ** بر محبان از چه داری س ظن 
  • Sâf kardeşler hakkında iki zanda bulun. Zahiren onlardan cefa bile görsen haklarında kötü düşünceye kapılma.
  • ظن نیکو بر بر اخوان صفا  ** گرچه آید ظاهرا زیشان جفا 
  • Bu kötü hayal, bu kötü zan, meydana çıktı mı yüz binlerce dostu birbirinden ayırır.
  • این خیال و وهم بد چون شد پدید  ** صد هزاران یار را از هم برید 
  • Seni esirgeyen biri, sana cevreder, seni sınarsa hakkında kötü zanna düşmemek gerektir. Akıl kârı budur. 2645
  • مشفقی گر کرد جور و امتحان  ** عقل باید که نباشد بدگمان 
  • Hele ben hiç kötü değilim. Adım kötüye çıkmış ama aldırma. O gördüğüm aslan değildi, tılsımdı.
  • خصاه من بدرگ نبودم زشت‌اسم  ** آنک دیدی بد نبد بود آن طلسم 
  • O uğradığın şey kötü bile olduysa yine dostlar, o hatayı affederler.
  • ور بدی بد آن سگالش قدرا  ** عفو فرمایند یاران زان خطا 
  • Vehim ve tamahla korku âlemi, yolcuya pek büyük bir settir.
  • عالم وهم و خیال طمع و بیم  ** هست ره‌رو را یکی سدی عظیم 
  • Bu nakışlar, bu hayal suretleri, dağ gibi Halil'e bile zarar verdi.
  • نقشهای این خیال نقش‌بند  ** چون خلیلی را که که بد شد گزند 
  • Cömert İbrahim bile vehim âlemine düşünce : "Bu, benim rabbimdir" dedi. 2650
  • گفت هذا ربی ابراهیم راد  ** چونک اندر عالم وهم اوفتاد 
  • Tevil incisini delen o zat, yıldızı görünce böyle dedi işte.
  • ذکر کوکب را چنین تاویل گفت  ** آن کسی که گوهر تاویل سفت 
  • Gözleri bağlayan vehim ve hayal âlemi, öyle bir dağı bile yerinden oynattı.
  • عالم وهم و خیال چشم‌بند  ** آنچنان که را ز جای خویش کند 
  • O bile "Bu, benim rabbimdir" dedi. Artık, eşeği ne hale kor, bir düşün!
  • تا که هذا ربی آمد قال او  ** خربط و خر را چه باشد حال او 
  • Dağ gibi akıllar bile vehim deniziyle hayal girdabına gark olur.
  • غرق گشته عقلهای چون جبال  ** در بحار وهم و گرداب خیال 
  • Bu kötülük tufanı, dağlan bile aşarken Nuh gemisine binenlerden başka kim aman bulur? 2655
  • کوهها را هست زین طوفان فضوح  ** کو امانی جز که در کشتی نوح 
  • Yakîn yolunun bekçisi olan bu hayal yüzünden din ehli, tam yetmiş iki fırka oldu.
  • زین خیال ره‌زن راه یقین  ** گشت هفتاد و دو ملت اهل دین 
  • Yalnız yakîn eri, vehim ve hayalden kurtulur. Kaşının kılını yeni ay sanmaz.
  • مرد ایقان رست از وهم و خیال  ** موی ابرو را نمی‌گوید هلال 
  • Fakat bir kimseye Ömerin nuru, dayanç olmadıkça onun eğri kaşı yolunu vurur.
  • وآنک نور عمرش نبود سند  ** موی ابروی کژی راهش زند 
  • Yüz binlerce koskocaman gemi, vehim denizinde paramparça olmuştur.
  • صد هزاران کشتی با هول و سهم  ** تخته تخته گشته در دریای وهم 
  • Bunların en aşağısı akıllı ve filozof Firavun'dur. Onun ayı da vehim burcunda tutulup gitti. 2660
  • کمترین فرعون چست فیلسوف  ** ماه او در برج وهمی در خسوف 
  • Hiç kimse orospu kadın kimdir bilmez. Bilen, o kadını iyice tanıyan da hakkında şüpheye düşmez.
  • کس نداند روسپی‌زن کیست آن  ** وانک داند نیستش بر خود گمان 
  • Vehmin, seni şaşkın bir hale getirdiyse nede öbür vehmin etrafında dönüp dolaşırsın?
  • چون ترا وهم تو دارد خیره‌سر  ** از چه گردی گرد وهم آن دگر