English    Türkçe    فارسی   

5
3028-3077

  • Ey ölüler, âcizler, böyle yapın, şöyle edin dedim, neden yapmadınız der mi?
  • که بگفتم کین چنین کن یا چنان  ** چون نکردید ای موات و عاجزان 
  • Akıl, tahta parçasına taşa hükmeder mi? Akıl sahibi, resme,
  • عقل کی حکمی کند بر چوب و سنگ  ** عقل کی چنگی زند بر نقش چنگ 
  • Be hey eli bağlı, ayağı kırık yiğit, mızrağı al; da savaşa gel diye el atar, buyruk yürütmeye kalkar mı? 3030
  • کای غلام بسته دست اشکسته‌پا  ** نیزه برگیر و بیا سوی وغا 
  • Peki... Yıldızları ve gökyüzünü yaratan Tanrı,, cahilcesine nasıl emir ve nehiyde bulunur?
  • خالقی که اختر و گردون کند  ** امر و نهی جاهلانه چون کند 
  • Kulda ihtiyar yoktur diye Tanrı'dan güya âciz ihtimalini gidermeye kalkıştın ama onu cahil, ahmak ve aptal yaptın.
  • احتمال عجز از حق راندی  ** جاهل و گیج و سفیهش خواندی 
  • Kader yoktur, kul, kendi ihtiyariyle iş yapar demekte hiç olmazsa aciz yoktur, hattâ olsa bile cahillik, acizlikten beterdir.
  • عجز نبود از قدر ور گر بود  ** جاهلی از عاجزی بدتر بود 
  • Türk, kereminden konuğa der ki, kapıma köpeksiz gel, yırtık hırkayla gelme.
  • ترک می‌گوید قنق را از کرم  ** بی‌سگ و بی‌دلق آ سوی درم 
  • Falan yerden edeplice gel de köpeğim, senden ağzını, dudağını bağlasın. 3035
  • وز فلان سوی اندر آ هین با ادب  ** تا سگم بندد ز تو دندان و لب 
  • Sense bu sözün tam aksini tutar, otağın kapısına gidersin. Elbette köpek seni yaralar.
  • تو به عکس آن کنی بر در روی  ** لاجرم از زخم سگ خسته شوی 
  • Kullar nasıl gitmişlerse öyle git ki köpeği, sana karşı kin ve merhametli olsun.
  • آن‌چنان رو که غلامان رفته‌اند  ** تا سگش گردد حلیم و مهرمند 
  • Sen tutar, kendinle beraber bir köpek, yahut tilki götürürsen elbette her çadırın altından bir köpek çıkar, başına üşüşürler.
  • تو سگی با خود بری یا روبهی  ** سگ بشورد از بن هر خرگهی 
  • Tanrı'dan başkasında ihtiyar yoksa suçluya ne kızıyorsun?
  • غیر حق را گر نباشد اختیار  ** خشم چون می‌آیدت بر جرم‌دار 
  • Neden düşmana karşı diş biler durursun? Nasıl onun suçunu, kusurunu görürsün? 3040
  • چون همی‌خایی تو دندان بر عدو  ** چون همی بینی گناه و جرم ازو 
  • Evin damından bir odun kırılıp düşse de seni adamakıllı yaralasa,
  • گر ز سقف خانه چوبی بشکند  ** بر تو افتد سخت مجروحت کند 
  • Hiç o tahta parçasına kızar mısın, hiç ona kinlenir misin?
  • هیچ خشمی آیدت بر چوب سقف  ** هیچ اندر کین او باشی تو وقف 
  • Neden bana vurdu da elimi kırdı? O benim can düşmanımmış der misin?
  • که چرا بر من زد و دستم شکست  ** او عدو و خصم جان من بدست 
  • Neden küçük çocukları döversin de büyüklere dokunmazsın?
  • کودکان خرد را چون می‌زنی  ** چون بزرگان را منزه می‌کنی 
  • Malını çalan hırsızı gösterir, tut şunu, elini ayağını kır, onu esir et dersin. 3045
  • آنک دزدد مال تو گویی بگیر  ** دست و پایش را ببر سازش اسیر 
  • Karına göz koyana karşı yüz binlerce defa coşar, köpürürsün.
  • وآنک قصد عورت تو می‌کند  ** صد هزاران خشم از تو می‌دمد 
  • Fakat sel gelse de eşyanı götürse akıl, hiç sele kızar, kinlenir mi?
  • گر بیاید سیل و رخت تو برد  ** هیچ با سیل آورد کینی خرد 
  • Yahut yel esse de sarığını kapıp uçursa gönlünde yele karşı bir hiddet peydahlanır mı?
  • ور بیامد باد و دستارت ربود  ** کی ترا با باد دل خشمی نمود 
  • Öfke, cebrice, özürlere girişmeyesin diye sana ihtiyarin olduğunu anlatıp durmadadır.
  • خشم در تو شد بیان اختیار  ** تا نگویی جبریانه اعتذار 
  • Deveci, bir deveyi dövse o deve, dövene kasdeder. 3050
  • گر شتربان اشتری را می‌زند  ** آن شتر قصد زننده می‌کند 
  • Devecinin değneğine kızmaz. Görüyorsun ya deve bile ihtiyardan bir kolcuya sahiptir.
  • خشم اشتر نیست با آن چوب او  ** پس ز مختاری شتر بردست بو 
  • Yine böylece bir köpeğe taş atsan iki büklüm olur da sana salar.
  • هم‌چنین سگ گر برو سنگی زنی  ** بر تو آرد حمله گردد منثنی 
  • Hattâ seni bırakıp o taşı yakalarsa, ısırırsa o da yine sana olan kızgınlığındandır. Çünkü sen ondan uzaktasın, sana el atamıyor, onu ısırıyor.
  • سنگ را گر گیرد از خشم توست  ** که تو دوری و ندارد بر تو دست 
  • Hayvani olan akıl bile ihtiyarı biliyor.Artık sen ey insani akıl, utan da ihtiyar yoktur deme.
  • عقل حیوانی چو دانست اختیار  ** این مگو ای عقل انسان شرم دار 
  • İhtiyar, apaydın meydandadır ama o obur, sahur yemeği tamahiyle gözünü nurdan kapar. 3055
  • روشنست این لیکن از طمع سحور  ** آن خورنده چشم می‌بندد ز نور 
  • Çünkü onun bütün meyli, ekmek yemeyedir, bunun için yüzünü karanlığa tutar da daha gündüz olmadı der.
  • چونک کلی میل او نان خوردنیست  ** رو به تاریکی نهد که روز نیست 
  • Hırs, gündüzü bile gizledikten sonra artık delile sırtını çevirirse şaşılmaz.
  • حرص چون خورشید را پنهان کند  ** چه عجب گر پشت بر برهان کند 
  • Halkın ihtiyarına ve kaza ve kaderin ihtiyarıgidermeyeceğine dair hikâye
  • حکایت هم در بیان تقریر اختیار خلق و بیان آنک تقدیر و قضا سلب کننده‌ی اختیار نیست 
  • Bir hırsız, şahneye dedi ki: Efendim, yaptığım i}, Tanrı takdiri.
  • گفت دزدی شحنه را کای پادشاه  ** آنچ کردم بود آن حکم اله 
  • Şahne dedi ki:A iki gözümün nuru, benim yaptığım da Tanrının hikmeti, Tanrı'nın takdiri!
  • گفت شحنه آنچ من هم می‌کنم  ** حکم حقست ای دو چشم روشنم 
  • Birisi bir dükkândan bir turp çalsa da a akilli kişi, bu Tanrı takdiri dese, 3060
  • از دکانی گر کسی تربی برد  ** کین ز حکم ایزدست ای با خرد 
  • Başına iki üç yumruk vurur da bu da Tanrı takdiri dersin, koy turpu yerine!
  • بر سرش کوبی دو سه مشت ای کره  ** حکم حقست این که اینجا باز نه 
  • A herzevekil, bir nebat hususunda bakkal bile bu gadri kabul etmiyor da,
  • در یکی تره چو این عذر ای فضول  ** می‌نیاید پیش بقالی قبول 
  • Sen buna nasıl güveniyor, ejderhanın çevresinde dönüp dolaşıyorsun?
  • چون بدین عذر اعتمادی می‌کنی  ** بر حوالی اژدهایی می‌تنی 
  • Böyle bir özürle ey akılsız adam, kanını da tamamıyla sebil ettin, malını da, karını da, öyle mi?
  • از چنین عذر ای سلیم نانبیل  ** خون و مال و زن همه کردی سبیل 
  • Şu halde birisi de senin bıyığını tutup yolsa da özür getirse, kendisini mecbur gösterse kabul mu edeceksin? 3065
  • هر کسی پس سبلت تو بر کند  ** عذر آرد خویش را مضطر کند 
  • Tanrı hükmü, sana özür olabiliyorsa âlâ, öğren de bana fetva ver bakalım.
  • حکم حق گر عذر می‌شاید ترا  ** پس بیاموز و بده فتوی مرا 
  • Benim de yüzlerce isteğim, şehvetim var da elim, korkudan, Tanrı heybetinden bağlı.
  • که مرا صد آرزو و شهوتست  ** دست من بسته ز بیم و هیبتست 
  • Kerem et de bana şu özrü öğret, elimden ayağımdan düğümü çöz.
  • پس کرم کن عذر را تعلیم ده  ** برگشا از دست و پای من گره 
  • Bir sanatı seçmiş, kendine iş edinmişsin. Bu, bîr ihtiyarım var, bir düşüncem var demektir.
  • اختیاری کرده‌ای تو پیشه‌ای  ** که اختیاری دارم و اندیشه‌ای 
  • Yoksa ey iş eri, neden sanatlar arasında o sanatı seçtin? 3070
  • ورنه چون بگزیده‌ای آن پیشه را  ** از میان پیشه‌ها ای کدخدا 
  • Ama nefis ve hava ve heves nöbeti geldi miydi sana yirmi er kuvveti gelir.
  • چونک آید نوبت نفس و هوا  ** بیست مرده اختیار آید ترا 
  • Dostun senin bir habbecik menfaatine mâni oha hemen savaş ihtiyarına sahip olur onunla cenge kalkışırsın.
  • چون برد یک حبه از تو یار سود  ** اختیار جنگ در جانت گشود 
  • Fakat nimetlere şükür etme nöbeti geldi mi ihtiyarın yoktur; taştan da aşağı bir hal alırsın.
  • چون بیاید نوبت شکر نعم  ** اختیارت نیست وز سنگی تو کم 
  • Nihayet cehennem de seni yakıyorum ama hoş gör, beni mazur tut diye özür getirir.
  • دوزخت را عذر این باشد یقین  ** که اندرین سوزش مرا معذور بین 
  • Kimse, bu delille seni mazur görmedikten sonra artık bu delil, seni cellâdın elinden kurtarmaz. 3075
  • کس بدین حجت چو معذورت نداشت  ** وز کف جلاد این دورت نداشت 
  • Alem böyle kurulmuş, böyle gider. Bu âlemi gördün ya, o âlemin hali de artık sana malűm oldu demektir.
  • پس بدین داور جهان منظوم شد  ** حال آن عالم همت معلوم شد 
  • Cebrîye cevap, ihtiyarı ispat, emir ve nehyin doğruluğu, cebrînin getirdiği özrün hiçbir şeriat ve dinde makbul olmayışı ve onu, yaptığı işin cezasından kurtarmayacağı, nitekim Cebrî İblis'in "Rabbim, beni sen azdırdın" sözünün de kabul edilmediği hakkında hikâye. Az, çoğa delâlet eder.
  • حکایت هم در جواب جبری و اثبات اختیار و صحت امر و نهی و بیان آنک عذر جبری در هیچ ملتی و در هیچ دینی مقبول نیست و موجب خلاص نیست از سزای آن کار کی کرده است چنانک خلاص نیافت ابلیس جبری بدان کی گفت بما اغویتنی والقلیل یدل علی الکثیر 
  • Birisi ağacın tepesine çıkmış, hırsızcasına şiddetle ağacı silkiyor, meyvalarını döküyordu.
  • آن یکی می‌رفت بالای درخت  ** می‌فشاند آن میوه را دزدانه سخت