English    Türkçe    فارسی   

5
3282-3331

  • Halbuki o,papaz perdesinin ardındaki Tanrı lutfundan bağışlanmasını,o lutuftan cürüm ve hatanın yargılanmasını,diler.
  • مغفرت می‌خواهد از جرم و خطا  ** از پس آن پرده از لطف خدا 
  • Bir taştan bir kaynak çıkıp aksa taş,artık o akar suyun içinde gizli kalır.
  • چون ز سنگی چشمه‌ای جاری شود  ** سنگ اندر چشمه متواری شود 
  • Ondan sonra artık kimse ona taş demez.Çünkü o taştan o inci çıkıp akmaktadır.
  • کس نخواهد بعد از آن او را حجر  ** زانک جاری شد از آن سنگ آن گهر 
  • Bu suretleri kaseler bil.Bu kaselere,Hak ne dökerse o dolar. 3285
  • کاسه‌ها دان این صور را واندرو  ** آنچ حق ریزد بدان گیرد علو 
  • Mecnun'a akrabasının "Leyla'nın güzelliği pek o kadar fazla değil. Şehrimizde ondan daha güzel nice kızlar var. Sana bir tanesini,iki tanesini gösterelim de içlerinden birini seç,bizi de bu dertten kurtar,kendini de"demeleri.Mecnun'un onlara cevap vermesi.
  • گفتن خویشاوندان مجنون را کی حسن لیلی باندازه‌ایست چندان نیست ازو نغزتر در شهر ما بسیارست یکی و دو و ده بر تو عرضه کنیم اختیار کن ما را و خود را وا رهان و جواب گفتن مجنون ایشان را 
  • Ahmaklar, bilgisizliklerinden Mecnun'a dediler ki:Leyla,pek o kadar ahım şahım bir şey değil.
  • ابلهان گفتند مجنون را ز جهل  ** حسن لیلی نیست چندان هست سهل 
  • Şehrimizde ondan daha güzel ay gibi yüz binlerce kız var.
  • بهتر از وی صد هزاران دلربا  ** هست هم‌چون ماه اندر شهر ما 
  • Mecnun dedi ki:Suret testidir,güzellik şarap,Tanrı,bana onun suretinden şarap içirmede.
  • گفت صورت کوزه است و حسن می  ** می خدایم می‌دهد از نقش وی 
  • Halbuki onun testisinde size sirke verdi de onun için onun sevgisi,sizin kulağınızı tutup çekmede.
  • مر شما را سرکه داد از کوزه‌اش  ** تا نباشد عشق اوتان گوش کش 
  • Tanrı,bir testiden hem zehir verir,hem bal.Onu,buna veren de ulu Tanrı'dır,bunu,şuna veren de. 3290
  • از یکی کوزه دهد زهر و عسل  ** هر یکی را دست حق عز و جل 
  • Testiyi görüyorsun ama o şarap,doğru olmayan göze görünmez.
  • کوزه می‌بینی ولیکن آب شراب  ** روی ننماید به چشم ناصواب 
  • Can zevki,ehlinden başkasını bakmaz,hısmından başkasına nişane vermez.
  • قاصرات الطرف باشد ذوق جان  ** جز به خصم خود بنماید نشان 
  • O şarap,ehlinden başkasını görmez.Şu zarf hicapleriyse onu gizliyen çadırlara benzer.
  • قاصرات الطرف آمد آن مدام  ** وین حجاب ظرفها هم‌چون خیام 
  • O deniz,bir çadırdır ki onun içinde kaz yaşar.Fakat kuzgunlar ölürler.
  • هست دریا خیمه‌ای در وی حیات  ** بط را لیکن کلاغان را ممات 
  • Zehir,yılana gıdadır,azıktır.Ondan başkasınaysa yılanın zehiri,derttir,ölümdür. 3295
  • زهر باشد مار را هم قوت و برگ  ** غیر او را زهر او دردست و مرگ 
  • Her nimetin,her mihnetin suresi,bana cennettir,ona cehennem.
  • صورت هر نعمتی و محنتی  ** هست این را دوزخ آن را جنتی 
  • Şu halde gördüğünüz bütün cisimlerle bütün eşyada hem gıda vardır,hem zehir,fakat siz görmezsiniz.
  • پس همه اجسام و اشیا تبصرون  ** واندرو قوتست و سم لاتبصرون 
  • Her cisim,bir kaseye,bir testiye benzer.Onda hem gıda vardır,hem gönül yakıcı bir hassa.
  • هست هر جسمی چو کاسه و کوزه‌ای  ** اندرو هم قوت و هم دلسوزه‌ای 
  • Kase meydandadır,içindeki gıda gizli.O kaseden ne yediğini,yalnız yiyen bilir.
  • کاسه پیدا اندرو پنهان رغد  ** طاعمش داند کزان چه می‌خورد 
  • Yusuf'un sureti,güzel bir kadehti.Babası o kadehten yüzlerce neşe şarabı içerdi. 3300
  • صورت یوسف چو جامی بود خوب  ** زان پدر می‌خورد صد باده‌ی طروب 
  • Fakat kardeşleri,ondan zehirli bir su içtiler de bu yüzden öfkeleri,kinleri arttı.
  • باز اخوان را از آن زهراب بود  ** کان دریشان خشم و کینه می‌فزود 
  • Sonra yine Zeliha,şekerler yedi,aşktan bir başka çeşit afyon yuttu.
  • باز از وی مر زلیخا را سکر  ** می‌کشید از عشق افیونی دگر 
  • O güzel,Yusuf'tan Yakub'un aldığı gıdadan başka türlü bir gıda aldı.
  • غیر آنچ بود مر یعقوب را  ** بود از یوسف غذا آن خوب را 
  • Çeşit çeşit şerbetler,fakat testi bir.Bu suretle de gayb alemine ait hiçbir şüphen kalmaz ya.
  • گونه‌گونه شربت و کوزه یکی  ** تا نماند در می غیبت شکی 
  • Şarap gayb alemindendir,testi bu cihandan,Testi meydandadır,içindeki şarap,gizliden gizli. 3305
  • باده از غیبست و کوزه زین جهان  ** کوزه پیدا باده در وی بس نهان 
  • Namahremlerin gözlerinden pek gizli ama mahremlere meydanda,apaçık
  • بس نهان از دیده‌ی نامحرمان  ** لیک بر محرم هویدا و عیان 
  • Tanrım,gözlerimiz sarhoş bir hale geldi.Yüklerimiz sırtımızı ağırlaştırdı,büktü.Sen bizi affet.
  • یا الهی سکرت ابصارنا  ** فاعف عنا اثقلت اوزارنا 
  • Ey gizli Tanrı,o alemde de doldun,bu aleme de.Doğu nurunun da üstüne yüceldin,batı nurunun da.
  • یا خفیا قد ملات الخافقین  ** قد علوت فوق نور المشرقین 
  • Sen,bir sırsın ki sırrımızı açığa vurur,bilirsin.Sen bir fecirsin,kin nehirlerimizi kaynatır akıtırsın.
  • انت سر کاشف اسرارنا  ** انت فجر مفجر انهارنا 
  • Ey zatı gizli,ihsanı duyulur Tanrı,sen su gibisin,biz değirmen taşına benzeriz. 3310
  • یا خفی الذات محسوس العطا  ** انت کالماء و نحن کالرحا 
  • Sen yel gibisin,biz toz gibi.Yeli gizlersin de tozu meydandadır.
  • انت کالریح و نحن کالغبار  ** تختفی الریح و غبراها جهار 
  • Sen bir baharsın,biz bağ gibi yemyeşil,hoş bir haldeyiz.O gizlidir,ihsanı aşikar.
  • تو بهاری ما چو باغ سبز خوش  ** او نهان و آشکارا بخششش 
  • Sen can gibisin,biz ele,ayağa benzeriz.Elin tutup koyvermesi,can vasıtasiyledir.
  • تو چو جانی ما مثال دست و پا  ** قبض و بسط دست از جان شد روا 
  • Sen akıl gibisin,biz şu dile benzeriz.Bu dil,şu anlatışı akıldan alır,akıldan beller.
  • تو چو عقلی ما مثال این زبان  ** این زبان از عقل دارد این بیان 
  • Sen sevinç gibisin,biz gülme gibi.Yani sevincin sonu güler,neşeleniriz. 3315
  • تو مثال شادی و ما خنده‌ایم  ** که نتیجه‌ی شادی فرخنده‌ایم 
  • Bizim hareketimiz,her an sana bir tanıklık vermede;ululuk ıssı Tanrı'ya bir tanıktır.
  • جنبش ما هر دمی خود اشهدست  ** که گواه ذوالجلال سرمدست 
  • Değirmen taşının ıstıraplarla dönüşü de,suyun varlığına tanıktır.
  • گردش سنگ آسیا در اضطراب  ** اشهد آمد بر وجود جوی آب 
  • Ey benim vehnimden,dedikodumdan dışarı olan Tanrı,toprak benim de başıma,getirdiğim örneğin de başına!
  • ای برون از وهم و قال و قیل من  ** خاک بر فرق من و تمثیل من 
  • Kul,sabredemez,güzel güzel tasvirlerde bulunur.Her an sana,canım,ayaklarının altına yayılmış döşemedir.
  • بنده نشکیبد ز تصویر خوشت  ** هر دمت گوید که جانم مفرشت 
  • Hani o çoban gibi.O da yarabbi,seni arayan çobana gel. 3320
  • هم‌چو آن چوپان که می‌گفت ای خدا  ** پیش چوپان و محب خود بیا 
  • Gel de gömleğindeki bitleri ayıklıyayım,kırayım.Çarığımı dikeyim,eteğini öpeyim diyordu ya.
  • تا شپش جویم من از پیراهنت  ** چارقت دوزم ببوسم دامنت 
  • Kimse aşk ve muhabbette ona eş olamazdı,fakat Tanrı'yı tesbih etmeyi,ona söz söylemeyi bilmiyordu.
  • کس نبودش در هوا و عشق جفت  ** لیک قاصر بود از تسبیح و گفت 
  • Onun aşkı,gökyüzüne çadır kurmuştu.Köpeğe benzeyen can,o çobanın önünde bir köpek kesilmişti.
  • عشق او خرگاه بر گردون زده  ** جان سگ خرگاه آن چوپان شده 
  • Tanrı aşkının denizi coşunca onun gönlüne vurdu,senin kulağına değdi.
  • چونک بحر عشق یزدان جوش زد  ** بر دل او زد ترا بر گوش زد 
  • Cuha'nın çarşaf giyip kadınlar arasına karışarak vaz dinlemesi ve bir harekette bulunması yüzünden kadının birinin onu tanıyıp erkektir diye nara atması.
  • حکایت جوحی کی چادر پوشید و در وعظ میان زنان نشست و حرکتی کرد زنی او را بشناخت کی مردست نعره‌ای زد 
  • Sözü kuvvetli,cerbezesi yerinde bir vazeden vardı.Mimbere çıkmış vaız ediyordu.Kadın,erkek herkes mimberin dibine toplanmıştı. 3325
  • واعظی بد بس گزیده در بیان  ** زیر منبر جمع مردان و زنان 
  • Cuha da bir çarşaf giyip yüzünü örttü,kadınlar arasına karıştı.Kimse onu tanımıyordu.
  • رفت جوحی چادر و روبند ساخت  ** در میان آن زنان شد ناشناخت 
  • Bir kadın,vaız edene gizlice sordu:Kasıktaki kıllar,namazın bozulmasına sebep olur mu?
  • سایلی پرسید واعظ را به راز  ** موی عانه هست نقصان نماز 
  • Vaiz dedi ki:Uzun olursa namaz mekruh olur.
  • گفت واعظ چون شود عانه دراز  ** پس کراهت باشد از وی در نماز 
  • Ya hamam otuyla,ya ustra ile traş etmen lazım ki namazın tamam olsun,kabul edilsin.
  • یا به آهک یا ستره بسترش  ** تا نمازت کامل آید خوب و خوش 
  • Kadın:Ne kadar uzun olursa namazın kabul olmaz dedi. 3330
  • گفت سایل آن درازی تا چه حد  ** شرط باشد تا نمازم کم بود 
  • Vaız eden dedi ki:Bir arpa boyu uzun olursa traş etmek farzdır.
  • گفت چون قدر جوی گردد به طول  ** پس ستردن فرض باشد ای سول