English    Türkçe    فارسی   

5
3460-3509

  • Heriseye benzerler, artık farkları kalmaz. Fakat bu makama varıp gark olmıyan bunu fark edemez. 3460
  • چون هریسه گشته آنجا فرق نیست  ** نیست فرقی کاندر آنجا غرق نیست 
  • İşte o köle, bu çeşit şarap almış, o adı sanı güzel beyin köşküne gitmekteydi.
  • این چنین باده همی‌برد آن غلام  ** سوی قصر آن امیر نیک‌نام 
  • Yolda gamlar görmüş, beyni kuru, belâlara bürünmüş bir zahit, önüne çıkıverdi.
  • پیشش آمد زاهدی غم دیده‌ای  ** خشک مغزی در بلا پیچیده‌ای 
  • Zahidin bedeni, gönül ateşleriyle yanmış, evini Tanrı'dan başka her şeyden silip süpürmüştü.
  • تن ز آتشهای دل بگداخته  ** خانه از غیر خدا پرداخته 
  • Nice çaresiz mihnetlere uğramış, binlerce dağlar üstüne dağlar yakmıştı.
  • گوشمال محنت بی‌زینهار  ** داغها بر داغها چندین هزار 
  • Her an gönlü, savaşlara düşmü, gece gündüz riyazatlara sarılmıştı. 3465
  • دیده هر ساعت دلش در اجتهاد  ** روز و شب چفسیده او بر اجتهاد 
  • Yıllarca, aylarca kanlara batmış, topraklara bulanmıştı. Gece yarısı o köleyi görünce.
  • سال و مه در خون و خاک آمیخته  ** صبر و حلمش نیم‌شب بگریخته 
  • Dedi ki: Testilerdeki nedir? Köle şarap dedi. Zahit, kimin, kime götürüyorsun? diye sordu.
  • گفت زاهد در سبوها چیست آن  ** گفت باده گفت آن کیست آن 
  • Köle, o ulu beyin dedi. Zahit dedi ki: Tânrı'yı dileyen kişinin ameli böyle mi olur?
  • گفت آن آن فلان میر اجل  ** گفت طالب را چنین باشد عمل 
  • Hem Tanrı'yı istiyor, hem de içip eğleniyor ha! Şeytan şarabı sonra da yarım akıl, öyle mi?
  • طالب یزدان و آنگه عیش و نوش  ** باده‌ی شیطان و آنگه نیم هوش 
  • Senin aklın, şarapsız böyle dağınık.. Aklına akıllar katmak gerek. 3470
  • هوش تو بی می چنین پژمرده است  ** هوشها باید بر آن هوش تو بست 
  • Ya sarhoş olunca aklin ne hale gelir ey bir kuş gibi sarhoşluk tuzağına tutulmuş adam?
  • تا چه باشد هوش تو هنگام سکر  ** ای چو مرغی گشته صید دام سکر 
  • Ziya-i Delk'ın boya çok uzundu. Kardeş! Şeyh-îislâm Tacı Belh'ise (ayet kıtaydı. Şey h-i İslâm,kardeşinden pek utanırdı.Ziya, bîr gün kardeşinin dersine geldi. Belh'in bütün ileri gelenleri oradaydı. Ziya, tapı kılıp geçti. Şeyh-i islâm, ona"öyle bir yarı kalktı. Bunun üzerine Ziya, evet dedi', çok uzun boylusun, boyundan bir parçacık çal!
  • حکایت ضیاء دلق کی سخت دراز بود و برادرش شیخ اسلام تاج بلخ به غایت کوتاه بالا بود و این شیخ اسلام از برادرش ضیا ننگ داشتی ضیا در آمد به درس او و همه صدور بلخ حاضر به درس او ضیا خدمتی کرد و بگذشت شیخ اسلام او را نیم قیامی کرد سرسری گفت آری سخت درازی پاره‌ای در دزد 
  • Ziya-i Delk, hazır cevap ve tatlı sözlü bir zattı. Şeyh-i islâm Tac-ı Belh'in kardeşiydi.
  • آن ضیاء دلق خوش الهام بود  ** دادر آن تاج شیخ اسلام بود 
  • Tac-ı Bel h, pek kısa boyluydu, âdeta bir kuşa benzerdi.
  • تاج شیخ اسلام دار الملک بلخ  ** بود کوته‌قد و کوچک هم‌چو فرخ 
  • Bütün bilgileri bilir, âlim faziletli bir adamdı ama Ziya, güzel söz söylemede ve nüktecilikte ondan üstündü.
  • گرچه فاضل بود و فحل و ذو فنون  ** این ضیا اندر ظرافت بد فزون 
  • O, pek kısaydı, Ziya da haddinden fazla uzun. Şeyhülislâm, pek nazlı, pek kibirli bir adamdı. 3475
  • او بسی کوته ضیا بی‌حد دراز  ** بود شیخ اسلام را صد کبر و ناز 
  • Bu kardeşinden utandı. Ziya da sözü tesirli bir vaizdi.
  • زین برادر عار و ننگش آمدی  ** آن ضیا هم واعظی بد با هدی 
  • Bir meclis günü, Ziya meclise geldi. Meclis, kadılarla, âlim ve temiz kişilerle doluydu.
  • روز محفل اندر آمد آن ضیا  ** بارگه پر قاضیان و اصفیا 
  • Şeyhülislâm, kibirinden kardeşine şöyle bir kalktı ve yine derhal yerine oturdu.
  • کرد شیخ اسلام از کبر تمام  ** این برادر را چنین نصف القیام 
  • Ziya, alınarak dedi ki: Çok uzun boylusun. Bari o selvi boyundan birazcığını çal!
  • گفت او را بس درازی بهر مزد  ** اندکی زان قد سروت هم بدزد 
  • Sende akıl nerde, fikir nerde ki ey bilgi düşmanı, tutup şarap içeceksin? 3480
  • پس ترا خود هوش کو یا عقل کو  ** تا خوری می ای تو دانش را عدو 
  • Yüzün pek güzel, bari biraz da çivit sür. Habeşin yüzüne, çivit, gülünç olur doğrusu.
  • روت بس زیباست نیلی هم بکش  ** ضحکه باشد نیل بر روی حبش 
  • A azgın, sende nur nerde ki kendinden geçiyor da karanlık arıyorsun.
  • در تو نوری کی درآمد ای غوی  ** تا تو بیهوشی و ظلمت‌جو شوی 
  • Gölgeyi gündüz ararlar. Sense bulutlu gecede tutmuş, gölge aramaya çıkmışsın.
  • سایه در روزست جستن قاعده  ** در شب ابری تو سایه‌جو شده 
  • Şarap, gıda için halka helâldir ama sevgiyi dileyenlere haramdır.
  • گر حلال آمد پی قوت عوام  ** طالبان دوست را آمد حرام 
  • Âşıkların şarabi gönül kanidir.Onların gözleri yolda,konaktadır. 3485
  • عاشقان را باده خون دل بود  ** چشمشان بر راه و بر منزل بود 
  • Böyle bir korkunç çölde bu akıl kılavuzu, tutulup kalıt.
  • در چنین راه بیابان مخوف  ** این قلاوز خرد با صد کسوف 
  • Sen de kılavuzları gözetirsen kervanı helak eder, yolu yitirirsin.
  • خاک در چشم قلاوزان زنی  ** کاروان را هالک و گمره کنی 
  • Arpa ekmeği bile hakikaten haramdır.Nefsin önüne kepekle karşılık ekmek koy.
  • نان جو حقا حرامست و فسوس  ** نفس را در پیش نه نان سبوس 
  • Tanrı yolunun düşmanını hor tut.Hırsızı mimbere çıkarma,dara çek.
  • دشمن راه خدا را خوار دار  ** دزد را منبر منه بر دار دار 
  • Hırsızın elini kes. Kesmekten âcizsen hiç olmazsa bağla. 3490
  • دزد را تو دست ببریدن پسند  ** از بریدن عاجزی دستش ببند 
  • Seti, onun elini bağlamazsan o,senin elini bağlar. Sen, onun ayağını kırmazsan o,senin ayağını kırar.
  • گر نبندی دست او دست تو بست  ** گر تو پایش نشکنی پایت شکست 
  • Halbuki sen, düşmana şarap ve şeker kamışı veriyorsun. Niçin?Ona zehir gibi gül, taş ve desene!
  • تو عدو را می دهی و نی‌شکر  ** بهر چه گو زهر خند و خاک خور 
  • Zahit, gayrete gelip testiye bir taş attı, kırdı. Köle de testiyi elinden atıp zahitten kaçtı.
  • زد ز غیرت بر سبو سنگ و شکست  ** او سبو انداخت و از زاهد بجست 
  • Beyin yanına gidince bey,şarap nerde? dedi. Köle birbir macerayı anlattı.
  • رفت پیش میر و گفتش باده کو  ** ماجرا را گفت یک یک پیش او 
  • Emîrin, zahidi tedip için şiddetle gitmesi
  • رفتن امیر خشم‌آلود برای گوشمال زاهد 
  • Bey, ateşe döndü, hemen yerinden doğruldu, bana o zahidin evi nerde? Göster dedi. 3495
  • میر چون آتش شد و برجست راست  ** گفت بنما خانه‌ی زاهد کجاست 
  • Göster de şu ağır gürzle kafasını ezeyim. O kahpe oğlunun akılsız kellesini kırayım.
  • تا بدین گرز گران کوبم سرش  ** آن سر بی‌دانش مادرغرش 
  • O,köpekliğinden doğru yolu göstermeyi ne bilir?O,ancak şöhret âşıkı.
  • او چه داند امر معروف از سگی  ** طالب معروفی است و شهرگی 
  • Bu yobazlık, bu riya ile kendisine bir mevki yapmak, bir şey bahane ederek kendini göstermek istiyor.
  • تا بدین سالوس خود را جا کند  ** تا به چیزی خویشتن پیدا کند 
  • Onun, şuna buna riya yapmaktan başka hiçbir hüneri yok.
  • کو ندارد خود هنر الا همان  ** که تسلس می‌کند با این و آن 
  • Deliyse,fitne çıkarmak istiyorsa delinin ilâcı,öküz aletinden yapılma kamçıdır. 3500
  • او اگر دیوانه است و فتنه‌کاو  ** داروی دیوانه باشد کیر گاو 
  • Vurmalı kerataya da kafasındaki Şeytan çıksın. Eşekçiler, nodullamadıkça eşek gider mi hiç?
  • تا که شیطان از سرش بیرون رود  ** بی‌لت خربندگان خر چون رود 
  • Bey, eline bir topuz alıp sokağa çıktı. Gece yarısı yarı sarhoş bir halde geldi, zahidin evine girdi.
  • میر بیرون جست دبوسی بدست  ** نیم شب آمد به زاهد نیم‌مست 
  • Kızgınlıkla zahidi öldürmek niyetindeydi. Zahit, evde bulunan yünlerin altına girip gizlendi.
  • خواست کشتن مرد زاهد را ز خشم  ** مرد زاهد گشت پنهان زیر پشم 
  • Zahit, beyin sözlerini yün bükenlerin yünleri altına gizlenmiş, işitiyordu.
  • مرد زاهد می‌شنید از میر آن  ** زیر پشم آن رسن‌تابان نهان 
  • Orada kendi kendine dedi ki: Adamın çirkinliğini, yüzüne karşı ancak ayna söyliyebilir, çünkü onun yüzü serttir. 3505
  • گفت در رو گفتن زشتی مرد  ** آینه تاند که رو را سخت کرد 
  • Ayna gibi demirden bir yüz gerek ki sana çirkin yüzüne bak desin.
  • روی باید آینه‌وار آهنین  ** تات گوید روی زشت خود ببین 
  • Delkak'ın, Seyyid Şah-ı Tirmiz'i mat etmesi
  • حکایت مات کردن دلقک سید شاه ترمد را 
  • Padişah, Delkak'le satranç oynardı. Delkak, padişahı mat etti mi padişah, derhal kızardı.
  • شاه با دلقک همی شطرنج باخت  ** مات کردش زود خشم شه بتاخت 
  • Bunu kibrine yediremez, tu Allah müstehakını versin diye satranç taşlarını birer birer Delkak'in başına vururdu.
  • گفت شه شه و آن شه کبرآورش  ** یک یک از شطرنج می‌زد بر سرش 
  • Al, işte şahın bu senin bu kaltaban derdi. Delkak, aman padişahım der, sabrederdi.
  • که بگیر اینک شهت ای قلتبان  ** صبر کرد آن دلقک و گفت الامان