English    Türkçe    فارسی   

6
3449-3498

  • Sen yumurtada ki kuş yavrusu gibisin. Havadaki kuşların tespihlerini duymazsın.
  • در میان بیضه‌ای چون فرخ‌ها  ** نشنوی تسبیح مرغان هوا 
  • Mucizeler burada anlatılamaz. Sen yine atla Harzemşah’ın hikayesini anlat. 3450
  • معجزات این‌جا نخواهد شرح گشت  ** ز اسپ و خوارمشاه گو و سرگذشت 
  • Köpek olsun, at olsun; Tanrı güneşinin lütfu neye vurursa onu, Ashabı Kehf’in köpeğine döndürür.
  • آفتاب لطف حق بر هر چه تافت  ** از سگ و از اسپ فر کهف یافت 
  • Sonra onun lütfunun vuruşunu da bir sanma. Taşa da vurmuştur, laale de.
  • تاب لطفش را تو یکسان هم مدان  ** سنگ را و لعل را داد او نشان 
  • Laal, ondan bir define elde etmiştir, taşsa yalnız bir hararet ve bir parlaklık.
  • لعل را زان هست گنج مقتبس  ** سنگ را گرمی و تابانی و بس 
  • Güneş duvara da vurur. Fakat suya vurduğu gibi görünmez, parlamaz, ona bir şey vurmaz ve üstünde bir şey titremez.
  • آنک بر دیوار افتد آفتاب  ** آن‌چنان نبود کز آب و اضطراب 
  • O tek bir padişah bir ümmet ata hayran, hayran baktı sonra yüzünü imadülmülk ’e döndürüp, 3455
  • چون دمی حیران شد از وی شاه فرد  ** روی خود سوی عماد الملک کرد 
  • Ey büyük adam dedi. Güzel bir at değil mi? Sanki yeryüzünden değil de cennetten gelmiş!
  • کای اچی بس خوب اسپی نیست این  ** از بهشتست این مگر نه از زمین 
  • İmadülmülk dedi ki: Padişahım, gönlünün akışı sana şeytanı melek gibi göstermede.
  • پس عماد الملک گفتش ای خدیو  ** چون فرشته گردد از میل تو دیو 
  • İyice dikkat edersen görürsün: Pek güzel, pek dilber bu at ama,
  • در نظر آنچ آوری گردید نیک  ** بس گش و رعناست این مرکب ولیک 
  • Bedenine göre başı kusurlu. Başı adeta öküz başına benziyor.
  • هست ناقص آن سر اندر پیکرش  ** چون سر گاوست گویی آن سرش 
  • Bu söz, Harzemşah’ın gönlüne tesir etti. At gözünden düştü. 3460
  • در دل خوارمشه این دم کار کرد  ** اسپ را در منظر شه خوار کرد 
  • Bir alım satımda garaz, vasıta olur, satılan şeyi o överse bir Yusuf’u, üç arşın beze alırsın.
  • چون غرض دلاله گشت و واصفی  ** از سه گز کرباس یابی یوسفی 
  • Can verme çağında da şeytan, vasıtalık eder, senden iman incisi alır.
  • چونک هنگام فراق جان شود  ** دیو دلال در ایمان شود 
  • Ahmak derhal o sıkışık zamanda bir ibrik suya imanını satıverir.
  • پس فروشد ابله ایمان را شتاب  ** اندر آن تنگی به یک ابریق آب 
  • Halbuki o su ibriği değildir, bir hayalden ibarettir. O vasıtalık eden ibrik, ancak bir hile peşindedir. Bir kötülük yapmak ister.
  • وان خیالی باشد و ابریق نی  ** قصد آن دلال جز تخریق نی 
  • Şimdi sağlam ve semizken bile doğru şeyi bir hayal için verip duruyorsun. 3465
  • این زمان که تو صحیح و فربهی  ** صدق را بهر خیالی می‌دهی 
  • Çocuk gibi her an madendeki inciyi satıp yerine ceviz almaktasın.
  • می‌فروشی هر زمانی در کان  ** هم‌چو طفلی می‌ستانی گردگان 
  • Ecel gününün o hastalığında böyle bir şeyi yaparsan şaşılmaz artık.
  • پس در آن رنجوری روز اجل  ** نیست نادر گر بود اینت عمل 
  • Hayalinde bir surettir coşmuştur. Fakat sınama zamanında ceviz gibi çürümüş bir şey.
  • در خیالت صورتی جوشیده‌ای  ** هم‌چو جوزی وقت دق پوسیده‌ای 
  • O hayal ilk zuhur ettiği zaman dolunay gibidir. Ama sonunda yeni aya döner.
  • هست از آغاز چون بدر آن خیال  ** لیک آخر می‌شود هم‌چون هلال 
  • Önce bakınca onu sonra ne hale gelecekse öyle görürsen, aldanmaz, ondan kurtulursun. 3470
  • گر تو اول بنگری چون آخرش  ** فارغ آیی از فریب فاترش 
  • Ey emin kişi! Dünya çürük bir cevizdir. Onu pek sınama, uzaktan bak.
  • جوز پوسیده‌ست دنیا ای امین  ** امتحانش کم کن از دورش ببین 
  • Padişah, o atı hal gözüyle gördü, İmadülmülk meal gözüyle.
  • شاه دید آن اسپ را با چشم حال  ** وآن عمادالملک با چشم مل 
  • Padişahın gözü titredi, ancak iki arşınlık yolu gördü. O sonu gören erse elli arşınlık yolu gördü.
  • چشم شه دو گز همی دید از لغز  ** چشم آن پایان‌نگر پنجاه گز 
  • Tanrının insanın gözüne çektiği o sürme, ne sürmedir ki can, yüzlerce perdenin ardındaki yolu görür.
  • آن چه سرمه‌ست آنک یزدان می‌کشد  ** کز پس صد پرده بیند جان رشد 
  • Kainatın ulusunun gözü, sonu görmeyle eş olmuştu. O yüzden cihanı leş gördü. 3475
  • چشم مهتر چون به آخر بود جفت  ** پس بدان دیده جهان را جیفه گفت 
  • Padişah, bir kerecik bu zemmi duymakla iktifa etti; gönlü attan soğudu gitti.
  • زین یکی ذمش که بشنود او وحسپ  ** پس فسرد اندر دل شه مهر اسپ 
  • Kendi gözünü bıraktı, onun gözünü kabul etti.
  • چشم خود بگذاشت و چشم او گزید  ** هوش خود بگذاشت و قول او شنید 
  • Kendi aklını bıraktı, onun sözünü duydu.
  • این بهانه بود و آن دیان فرد  ** از نیاز آن در دل شه سرد کرد 
  • Bu bir bahaneydi. O tek Tanrı, at sahibinin yalvarması yüzünden Padişahı attan soğuttu. Atın güzelliğini örttü ona göstermedi. O söz de arada kapı gıcırtısı gibiydi.
  • در ببست از حسن او پیش بصر  ** آن سخن بد در میان چون بانگ در 
  • O sözü padişahın gözüne bir perde yaptı. Ay, o perdenin ardından kara göründü. 3480
  • پرده کرد آن نکته را بر چشم شه  ** که از آن پرده نماید مه سیه 
  • Ne temiz mimar ki gayp aleminde sözle, afsunla kaleler yapar.
  • پاک بنایی که بر سازد حصون  ** در جهان غیب از گفت و فسون 
  • Sözü, sır köşkünün kapısının sesi bil. Bu ses kapının açılmasından mı geliyor kapının kapanmasından mı? Buna dikkat et.
  • بانگ در دان گفت را از قصر راز  ** تا که بانگ وا شدست این یا فراز 
  • Kapı sesi duyulur kapı görünmez. Bu sesi görürsünüz kapıyı görmezsiniz.
  • بانگ در محسوس و در از حس برون  ** تبصرون این بانگ و در لا تبصرون 
  • Hikmet çengi o bir ses verdi mi dikkat et. Bakalım cennet kapılarından hangisi açıldı.
  • چنگ حکمت چونک خوش‌آواز شد  ** تا چه در از روض جنت باز شد 
  • Kötü söz kapısı açıldı mı bak bakalım cehennemin hangi kapısı açıldı? 3485
  • بانگ گفت بد چو دروا می‌شود  ** از سقر تا خود چه در وا می‌شود 
  • Kapısından uzak olsan da sesini duy. Ne mutlu gözü de açık olan kişiye!
  • بانگ در بشنو چو دوری از درش  ** ای خنک او را که وا شد منظرش 
  • İyilik ettiğin müddetçe görürsün ki iyi yaşamaktasın gönlün rahat.
  • چون تو می‌بینی که نیکی می‌کنی  ** بر حیات و راحتی بر می‌زنی 
  • Fakat bir kötülükte bulundun, bir fenalık ettin mi o yaşayış o zevk gizleniverir.
  • چونک تقصیر و فسادی می‌رود  ** آن حیات و ذوق پنهان می‌شود 
  • Bu aşağılık kişilerin görüşüne uyup kendi görüşünü terk etme. Bu gerkesler seni leşe doğru çekerler çünkü.
  • دید خود مگذار از دید خسان  ** که به مردارت کشند این کرکسان 
  • Nergis gibi gözlerini kapatıyor aman değneğimi tut beni yet ey ulu kişi diyorsun. 3490
  • چشم چون نرگس فروبندی که چی  ** هین عصاام کش که کورم ای اچی 
  • Halbuki seni götürmek için seçtiğin o sopacıya dikkat edersen görürsün ki o senden de kördür.
  • وان عصاکش که گزیدی در سفر  ** خود ببینی باشد از تو کورتر 
  • Kör gibi elini at, Tanrı ipine yapış. Tanrının emrinden, nehyinden başka bir şeyin etrafında dönüp dolaşma.
  • دست کورانه به حبل الله زن  ** جز بر امر و نهی یزدانی متن 
  • Tanrı ipi nedir? Heva ve hevesi terk etmek. Bu heva ve heves Ad kavmine bir kasırga kesilmiştir.
  • چیست حبل‌الله رها کردن هوا  ** کین هوا شد صرصری مر عاد را 
  • Halk heva ve heves yüzünden zindanda oturmaktadır. Kuşun kanadı heva ve heves yüzünden bağlanmıştır.
  • خلق در زندان نشسته از هواست  ** مرغ را پرها ببسته از هواست 
  • Balık heva ve heves yüzünden kızgın tavaya düşer. Namuslu adamlardan utanma arlanma heva ve heves yüzünden gider. 3495
  • ماهی اندر تابه‌ی گرم از هواست  ** رفته از مستوریان شرم از هواست 
  • Şahnenin gözü, heva ve hevesten bir ateş yalımıdır. Çarmıha gerilmek ve darağacının korkunçluğu heva ve heves yüzündendir.
  • خشم شحنه شعله‌ی نار از هواست  ** چارمیخ و هیبت دار از هواست 
  • Yer yüzünde beden şahnelerini gördün ya, can aleminin hükümlerini yürüten şahneleri de gör.
  • شحنه‌ی اجسام دیدی بر زمین  ** شحنه‌ی احکام جان را هم ببین 
  • Ruha gayp aleminde işkenceler vardır. Fakat sen sıçrayıp kurtulmadıkça bu işkenceler gizlidir.
  • روح را در غیب خود اشکنجه‌هاست  ** لیک تا نجهی شکنجه در خفاست