English    Türkçe    فارسی   

6
4122-4171

  • Karanlığa tapan, pirin emri altına girdi mi aydınlığı görür.
  • در زمان چون پیر را شد زیردست  ** روشنایی دید آن ظلمت‌پرست 
  • Şart, teslim olmaktan ibarettir, uzun işe girişmek değil. Sapıklıkta koşup yelmenin faydası yoktur.
  • شرط تسلیم است نه کار دراز  ** سود نبود در ضلالت ترک‌تاز 
  • Ben bundan böyle esir yolunu aramam. Pir ararım, pir ararım, pir!
  • من نجویم زین سپس راه اثیر  ** پیر جویم پیر جویم پیر پیر 
  • Göklerin merdiveni pirdir. Ok, nereden fırlar, havalanır? Yaydan. 4125
  • پیر باشد نردبان آسمان  ** تیر پران از که گردد از کمان 
  • O ağır gövdeli Nemrut, İbrahim’in yüzünden gerkes kuşiyle beraber göklere sefer etmedi mi?
  • نه ز ابراهیم نمرود گران  ** کرد با کرکس سفر بر آسمان 
  • Bir hayli yücelere çıktı ama herkes bu gökten yukarıya çıkamaz ki.
  • از هوا شد سوی بالا او بسی  ** لیک بر گردون نپرد کرکسی 
  • İbrahim ona dedi ki: Ey yolcu er, adamın ben olursam, bana uyarsan, bu sana daha iyidir.
  • گفتش ابراهیم ای مرد سفر  ** کرکست من باشم اینت خوب‌تر 
  • Yücelere çıkmak için beni merdiven edinirsen uçmaksızın gökyüzüne çıkarsın.
  • چون ز من سازی به بالا نردبان  ** بی پریدن بر روی بر آسمان 
  • Hani gönlün, ekmeksiz, azıksız şimşek gibi batıdan ta doğuya dek gidişi gibi. 4130
  • آنچنان که می‌رود تا غرب و شرق  ** بی ز زاد و راحله دل هم‌چو برق 
  • Hani gün battıktan sonra insanların duygularının geceleyin uykuda şehirleri gezip tozduğu gibi.
  • آنچنان که می‌رود شب ز اغتراب  ** حس مردم شهرها در وقت خواب 
  • Hani arifin oturup durduğu halde gizli bir yoldan yüzlerce aleme gittiği gibi.
  • آنچنان که عارف از راه نهان  ** خوش نشسته می‌رود در صد جهان 
  • Böyle gidiş mümkün değilse o ilden gelen bu haberler, kimden geliyor öyleyse?
  • گر ندادستش چنین رفتار دست  ** این خبرها زان ولایت از کیست 
  • Bu haberlerde, bu dosdoğru rivayetlerde yüz binlerce pir ittifak etmiştir.
  • این خبرها وین روایات محق  ** صد هزاران پیر بر وی متفق 
  • Bu kaynaklarda, öyle zanla kurulmuş bilgilerde olduğu gibi türlü, türlü değil, bir tane bile aykırı şey yoktur. 4135
  • یک خلافی نی میان این عیون  ** آنچنان که هست در علم ظنون 
  • O arayış, karanlık gecede kıble arayışına benzer. Buysa öyle bir haldir ki gün ortası, Kabe de işte orada durup durmada.
  • آن تحری آمد اندر لیل تار  ** وین حضور کعبه و وسط نهار 
  • Kalk ey Nemrut, adamları kanat edin. Bu gerkesler, sana merdiven olamaz.
  • خیز ای نمرود پر جوی از کسان  ** نردبانی نایدت زین کرکسان 
  • Ey zayıf adam, cüzi akıl gerkese benzer. O daima leş yer de öyle uçar.
  • عقل جزوی کرکس آمد ای مقل  ** پر او با جیفه‌خواری متصل 
  • Abdal’ların aklıysa Cebrail’in kanadı gibidir. Mil ,mil yol alır ta sidre gölgesine uçar.
  • عقل ابدالان چو پر جبرئیل  ** می‌پرد تا ظل سدره میل میل 
  • Ben padişahın doğanıyım. Güzelim, izim kutlu. Ben leşe aldırış bile etmem, gerkes değilim ben. 4140
  • باز سلطانم گشم نیکوپیم  ** فارغ از مردارم و کرکس نیم 
  • Gergesi bırak, senin adamın ben olayım. Benim bir kanadım yüzlerce gerkesten iyidir.
  • ترک کرکس کن که من باشم کست  ** یک پر من بهتر از صد کرکست 
  • Niceye bir körce at koşturup duracaksın? Sanat için de usta gerek, kazanç için de.
  • چند بر عمیا دوانی اسپ را  ** باید استا پیشه را و کسپ را 
  • Kendini Çin ülkesinde rezil etme. Bir akıllı er, ara, ondan ayrılma.
  • خویشتن رسوا مکن در شهر چین  ** عاقلی جو خویش از وی در مچین 
  • O zamanın Eflatunu ne derse ona uy. Kendine gel, heva ve hevesi bırak, onun dileğince hareket et.
  • آن چه گوید آن فلاطون زمان  ** هین هوا بگار و رو بر وفق آن 
  • Çin ülkesinde herkes inanarak ve kuvvetle padişahımız, anadan doğmamıştır; 4145
  • جمله می‌گویند اندر چین به جد  ** بهر شاه خویشتن که لم یلد 
  • Onun hiçbir oğlu yoktur. Hatta bir kadını bile kendisine yaklaştırmamıştır der.
  • شاه ما خود هیچ فرزندی نزاد  ** بلک سوی خویش زن را ره نداد 
  • Padişahlar hakkında oğlu, kızı vardır diyen, boynunu keskin kılıca eş etmiştir.
  • هر که از شاهان ازین نوعش بگفت  ** گردنش با تیغ بران کرد جفت 
  • Padişahsa madem ki der; bu sözü söyledin, karım olduğunu ispat et;
  • شاه گوید چونک گفتی این مقال  ** یا بکن ثابت که دارم من عیال 
  • Kızım olduğunu ispat ettin mi keskin kılıcımdan emin olursun.
  • مر مرا دختر اگر ثابت کنی  ** یافتی از تیغ تیزم آمنی 
  • Yahut da şüphe etme ki senin boynunu keserim. Canından hırkanı çeker çıkarırım! 4150
  • ورنه بی شک  من  ببرم حلق تو ** بر کشم از صوفی جان دلق تو
  • سر نخواهی برد هیچ از تیغ تو ** ای بگفته لاف کذب آمیغ تو
  • Ey bilgisizlikten batıl sözler söyleyip duran! Kesik başlarla dolu olan hendeği gör.
  • بنگر ای از جهل گفته ناحقی  ** پر ز سرهای بریده خندقی 
  • Bu gürültü yüzünden dibinden ta ağzına kadar kesik başlarla doludur bu hendek.
  • خندقی از قعر خندق تا گلو  ** پر ز سرهای بریده زین غلو 
  • Bu başların sahipleri hep bu işe giriştiler; bu dava yüzünden başlarını verdiler.
  • جمله اندر کار این دعوی شدند  ** گردن خود را بدین دعوی زدند 
  • Kendine gel de ibret gözünü aç, bunları gör; böyle bir davaya girişmeye kalkma. 4155
  • هان ببین این را به چشم اعتبار  ** این چنین دعوی میندیش و میار 
  • Kardeş, sen bu işe giriştin ama ömrümüzü bize zehir edeceksin.
  • تلخ خواهی کرد بر ما عمر ما  ** کی برین می‌دارد ای دادر ترا 
  • Birisi, körlükle ve bilmeden yüzyıl yürürse o aştığı yol, yoldan sayılmaz.
  • گر رود صد سال آنک آگاه نیست  ** بر عما آن از حساب راه نیست 
  • Silahsız savaşa gitme. Korkusuzlar gibi tehlikeye atılma.
  • بی‌سلاحی در مرو در معرکه  ** هم‌چو بی‌باکان مرو در تهلکه 
  • Kardeşleri, bu sözler söylediler ama o sabırsız şehzade dedi ki: Bana bu sözlerden nefret geliyor.
  • این همه گفتند و گفت آن ناصبور  ** که مرا زین گفته‌ها آید نفور 
  • Göğüs ateşle dolu bir mangala benziyor. Ekin kemale geldi artık orak zamanı. 4160
  • سینه پر آتش مرا چون منقل است  ** کشت کامل گشت وقت منجل است 
  • Gönülde bir sabır vardı, şimdi o da kalmadı. Sabrın yerine aşk gelip oturdu.
  • صدر را صبری بد اکنون آن نماد  ** بر مقام صبر عشق آتش نشاند 
  • Aşkın doğduğu gece sabrım öldü. O ölüp gitti. Tanrı sizlere ömür versin.
  • صبر من مرد آن شبی که عشق زاد  ** درگذشت او حاضران را عمر باد 
  • Ey söz söyleyen! Ben söz söylemeden de geçtim, dinlemeden de. Artık soğuk demir döğmeye kalkışma.
  • ای محدث از خطاب و از خطوب  ** زان گذشتم آهن سردی مکوب 
  • Hey gidi hey… Ben, baş aşağı gelmişim, ayağımı bırak benim. Nerde benim bedenimin cüzlerinde bir akıllı fikir?
  • سرنگونم هی رها کن پای من  ** فهم کو در جمله‌ی اجزای من 
  • Ben deveyim, gücüm yettikçe yük çekerim. Düştüm mü kesilmem daha yeğ. 4165
  • اشترم من تا توانم می‌کشم  ** چون فتادم زار با کشتن خوشم 
  • Kesik başlarla dolu yüzlerce hendek olsa benim derdime karşı ancak bir eğlencedir bu.
  • پر سر مقطوع اگر صد خندق است  ** پیش درد من مزاج مطلق است 
  • Artık ben heva ve heves davulunu korkumdan kilim altında çalmayacağım.
  • من نخواهم زد دگر از خوف و بیم  ** این چنین طبل هوا زیر گلیم 
  • Ben artık sahraya bayrak dikeceğim. Ya başımı vereceğim, ya sevgiliyi göreceğim.
  • من علم اکنون به صحرا می‌زنم  ** یا سراندازی و یا روی صنم 
  • O şarabı içmeye layık olmayan boğazın kılıçlarla, hançerlerle kesilmesi daha iyi.
  • حلق کو نبود سزای آن شراب  ** آن بریده به به شمشیر و ضراب 
  • Onun vuslatıyla aydınlanmayan gözün, ağarması kör olması daha yeğ. 4170
  • دیده کو نبود ز وصلش در فره  ** آن چنان دیده سپید کور به 
  • Onun sırrına mahrem olmayan kulağı kökünden kopar. O başta hoş görünmez.
  • گوش کان نبود سزای راز او  ** بر کنش که نبود آن بر سر نکو