English    Türkçe    فارسی   

1
1011-1020

  • آن چه حق آموخت کرم پیله را ** هیچ پیلی داند آن گون حیله را
  • Hakk’ın, ipekböceğine öğrettiğini hiçbir fil bilir mi?
  • آدم خاکی ز حق آموخت علم ** تا به هفتم آسمان افروخت علم‌‌
  • Toprağa mensup insan Hak’tan ilim öğrendi ve o bilgi ile yedinci kat göğe kadar bütün âlemi aydınlattı;
  • نام و ناموس ملک را در شکست ** کوری آن کس که در حق درشک است‌‌
  • Tanrı’ya şüphe eden kişinin körlüğüne rağmen meleklerin adını, sanını unutturdu;
  • زاهد چندین هزاران ساله را ** پوز بندی ساخت آن گوساله را
  • Altı yüz bin yıllık zahidin, o buzağının ağzını bağladı;
  • تا نتاند شیر علم دین کشید ** تا نگردد گرد آن قصر مشید 1015
  • Bu suretle din bilgisi sütünü emmesine, o yüce ve sağlam köşkün etrafında dönüp dolaşmasına mâni oldu.
  • علمهای اهل حس شد پوز بند ** تا نگیرد شیر ز آن علم بلند
  • Duygu ehlinin, yalnız zâhire itibar edenlerin bilgileri, o yüce bilgiden süt emenler için ağız bağıdır.
  • قطره‌‌ی دل را یکی گوهر فتاد ** کان به دریاها و گردونها نداد
  • Gönül katresine bir inci düştü ki o inci denizlere; feleklere bile verilmemiştir.
  • چند صورت آخر ای صورت پرست ** جان بی‌‌معنیت از صورت نرست‌‌
  • Ey surete tapan! Niceye dek suret kaygısı? Senin manasız canın suretten kurtulmadı gitti.
  • گر به صورت آدمی انسان بدی ** احمد و بو جهل خود یکسان بدی‌‌
  • Eğer insan, suretle insan olsaydı Ahmed’le Ebucehil müsavi olurdu.
  • نقش بر دیوار مثل آدم است ** بنگر از صورت چه چیز او کم است‌‌ 1020
  • Duvar üstüne yapılan insan resmi de insana benzer. Bak, sûret bakımından nesi eksik*