English    Türkçe    فارسی   

1
2341-2350

  • زن از این گونه خشن گفتارها ** خواند بر شوی جوان طومارها
  • Kadın bu yolda sert sözlerle genç kocasına tomarlar okudu.
  • نصیحت کردن مرد مر زن را که در فقیران به خواری منگر و در کار حق به گمان کمال نگر و طعنه مزن بر فقر و فقیران به خیال و گمان بی‌‌نوایی خویشتن‌‌
  • Erkeğin, karısına “ Yoksullara hor bakma, Tanrı’nın işine noksan isnadetme, kendi yoksulluğunla vehimlenip hayallenerek yoksulu ve yoksulluğu kınama “ diye nasihat etmesi
  • گفت ای زن تو زنی یا بو الحزن ** فقر فخر آمد مرا بر سر مزن‌‌
  • Bedevi dedi ki: “ Ey kadın, sen kadın mısın, yoksa hüzün ve keder atası mı? Yoksulluk, benim için iftihar edilecek bir şeydir; başıma kakma!
  • مال و زر سر را بود همچون کلاه ** کل بود او کز کله سازد پناه‌‌
  • Mal ve para başta külâh gibidir. Külâha sığınan, keldir.
  • آن که زلف جعد و رعنا باشدش ** چون کلاهش رفت خوشتر آیدش‌‌
  • Kıvırcık ve güzel saçları olan kişiye gelince: külâhı giderse ona daha hoş gelir.
  • مرد حق باشد به مانند بصر ** پس برهنه‌‌ش به که پوشیده نظر 2345
  • Tanrı eri göz gibidir. Gözün kapalı olmaktansa, açık olması daha iyidir.
  • وقت عرضه کردن آن برده فروش ** بر کند از بنده جامه‌‌ی عیب پوش‌‌
  • Esirci, esiri satarken ayıp örten elbiseyi soyar.
  • ور بود عیبی برهنه کی کند ** بل به جامه خدعه‌‌ای با وی کند
  • Esirin bir kusuru olursa hiç onu soyar mı? Soyması şöyle dursun, bir hile ile ne yapıp yapar, onu elbiseyle gösterir.
  • گوید این شرمنده است از نیک و بد ** از برهنه کردن او از تو رمد
  • “Bu; iyiden, kötüden, olur olmaz şeyden utanır. Soyarsam utanıp senden ürker” der.
  • خواجه در عیب است غرقه تا به گوش ** خواجه را مال است و مالش عیب پوش‌‌
  • Zengin, kulağına kadar ayıp içine dalmıştır: fakat malı vardır ve mal ayıbını örter.
  • کز طمع عیبش نبیند طامعی ** گشت دلها را طمعها جامعی‌‌ 2350
  • Tamahkâr tamahı yüzünden zengin ayıbını görmez. Tamahkâr bütün gönülleri kaplar.