English    Türkçe    فارسی   

1
3676-3685

  • آن جلود و آن عظام ریخته ** فارسان گشته غبار انگیخته‌‌
  • O çürümüş deriler, dökülmüş kemikler, yerden tozlar koparan atlılar kesilir;
  • حمله آرند از عدم سوی وجود ** در قیامت هم شکور و هم کنود
  • Kıyamet günü, şükrederek, yahut kâfir olarak yokluktan varlığa hamle ederler.
  • سر چه می‌‌پیچی کنی نادیده‌‌ای ** در عدم ز اول نه سرپیچیده‌‌ای‌‌
  • Niçin başını çevirir, görmezlikten gelirsin? Önce yoklukta da böyle baş çevirmemiş miydin?
  • در عدم افشرده بودی پای خویش ** که مرا که بر کند از جای خویش‌‌
  • “Beni nerede yerimden tedirgin edecek? Deyip yoklukta da böyle ayağını diremiştin.
  • می‌‌نبینی صنع ربانیت را ** که کشید او موی پیشانیت را 3680
  • Tanrı’nın sun’u; görmüyor musun? Nasıl seni alnındaki perçemden tutup çekerek:
  • تا کشیدت اندر این انواع حال ** که نبودت در گمان و در خیال‌‌
  • Evvelce hatırı hayalinde olmayan bu çeşit hallere uğrattı.
  • آن عدم او را هماره بنده است ** کار کن دیوا سلیمان زنده است‌‌
  • O yokluk da daima Tanrı’ya kuldur. Ey dev, kulluk et. Süleyman diridir!
  • دیو می‌‌سازد جفان کالجواب ** زهره نی تا دفع گوید یا جواب‌‌
  • Dev, havuzlar gibi kâseler yapmakta; kudreti yok ki bu işi yapmaktan vazgeçsin, yahut emredene bir cevap versin!
  • خویش را بین چون همی‌‌لرزی ز بیم ** مر عدم را نیز لرزان دان مقیم‌‌
  • Bir kendine bak, yok olmaktan nasıl titreyip durmaktasın? Yokluğu da aynen böyle tir tir titrer bil!
  • ور تو دست اندر مناصب می‌‌زنی ** هم ز ترس است آن که جانی می‌‌کنی‌‌ 3685
  • Dünya mansıplarını elde etsen bile yine kaybetme korkusundan canın çıkar.