English    Türkçe    فارسی   

1
3982-3991

  • تو ترازوی احد خو بوده‌‌ای ** بل زبانه‌‌ی هر ترازو بوده‌‌ای‌‌
  • Halbuki sen Tanrı huylu bir teraziymişsin, hattâ her terazinin oku senmişsin!
  • تو تبار و اصل و خویشم بوده‌‌ای ** تو فروغ شمع کیشم بوده‌‌ای‌‌
  • Meğer sen benim soyum sopummuşsun; meğer çırağımın, dinimin aydınlığı senmişsin!
  • من غلام آن چراغ چشم جو ** که چراغت روشنی پذرفت از او
  • Ben o görür göz arayan çırağın kulu, kölesiyim ki senin çırağın da ondan nurlanmış, aydınlanmıştır...
  • من غلام موج آن دریای نور ** که چنین گوهر بر آرد در ظهور 3985
  • Ben, o nur denizinin kulu, kurbanıyım ki böyle bir inci izhar eder.
  • عرضه کن بر من شهادت را که من ** مر ترا دیدم سرافراز زمن‌‌
  • Bana kelime-i şahadeti söyle, bende söyleyeyim ki seni zamanın en yücesi gördüm” dedi.
  • قرب پنجه کس ز خویش و قوم او ** عاشقانه سوی دین کردند رو
  • Onlar beraber akrabasından, kavminden elli kişiye yakın kimse de âşıkçasına dine yüz tuttular, müslüman oldular.
  • او به تیغ حلم چندین حلق را ** وا خرید از تیغ و چندین خلق را
  • Ali, ilim kılıcıyla bu kadar boğazı, bu kadar halkı kılıçtan kurtardı.
  • تیغ حلم از تیغ آهن تیزتر ** بل ز صد لشکر ظفر انگیزتر
  • Hilim kılıcı, demir kılıçtan daha keskin, hattâ yüzlerce ordudan daha galip, daha üstündür.
  • ای دریغا لقمه‌‌ای دو خورده شد ** جوشش فکرت از آن افسرده شد 3990
  • Yazıklar olsun ki iki lokmacık yendi de bu yüzden fikir çoşkunluğu dondu, yatıştı.
  • گندمی خورشید آدم را کسوف ** چون ذنب شعشاع بدری را خسوف‌‌
  • Bir buğday tanesi, Âdem Peygamberin güneşinin tutulmasına... Arzın, güneş ile ay arasına girmesi, dolunayın kararmasına sebep oldu.