English    Türkçe    فارسی   

2
2507-2516

  • آن چنان کادم بیفتاد از بهشت ** رجعتش دادی که رست از دیو زشت‏
  • Nitekim Âdem cennetten çıkınca ona tövbe etmeyi nasip ettin de kötü Şeytan'dan kurtuldu.
  • دیو که بود کاو ز آدم بگذرد ** بر چنین نطعی از او بازی برد
  • Şeytan da kimdir ki Âdemden üstün olsun, böyle bir düzenle oyunu kazansın, onu alt etsin.
  • در حقیقت نفع آدم شد همه ** لعنت حاسد شده آن دمدمه‏
  • Bunların hepsi de hakikatte Âdem’in faydasını temin etti. Şeytan’ın hilesi, düzeni, o hasetçiye lânet edilmesine sebep oldu.
  • بازیی دید و دو صد بازی ندید ** پس ستون خانه‏ی خود را برید 2510
  • Şeytan, bir oyunu gördü de iki yüz oyunu göremedi. O yüzden kendi evinin direğini kendisi kesti.
  • آتشی زد شب به کشت دیگران ** باد آتش را به کشت او بران‏
  • Gece vakti başkalarının ekinini ateşlemek istedi, fakat yel, ateşi kendi ekinine sürdü.
  • چشم بندی بود لعنت دیو را ** تا زیان خصم دید آن ریو را
  • Lânet, Şeytana bir gözbağı oldu, bu yüzden hileyi düşmanı olan Âdem’e ziyan sandı.
  • لعنت این باشد که کژبینش کند ** حاسد و خود بین و پر کینش کند
  • Lânet dediğin de işte insanı böyle ters görüşlü yapar. Hasetçi, kendini görür, beğenir, kindar bir hale gelir.
  • تا نداند که هر آن که کرد بد ** عاقبت باز آید و بر وی زند
  • Nihayet kötülüğün, sonunda dönüp kötülükte bulunana geleceğini, ona ziyan vereceğini anlamaz.
  • جمله فرزین بندها بیند بعکس ** مات بر وی گردد و نقصان و وکس‏ 2515
  • Kendisini mat edecek şeylerin hepsini aksine görür. Hâlbuki mat olan kendisidir, kendisi ziyan eder!
  • ز انکه گر او هیچ بیند خویش را ** مهلک و ناسور بیند ریش را
  • Çünkü kendisi bir hiçten ibaret olduğunu görse, yarasının öldürücü ve şiddetli olduğunu bilse,