English    Türkçe    فارسی   

2
2818-2827

  • هم گناهی کرده باشد آن وزیر ** بی‏سبب نبود تغیر ناگزیر
  • Mamafih o vezir belki suç işlemiştir. Böyle birden bire muameleyi değiştirmek elbette sebepsiz olamaz.
  • آن که ز اول محتسب بد خود و را ** بخت و روزی آن بده ست از ابتدا
  • Çünkü önce muhtesip olan kişiye baht ve devlet nasip olmuş demektir.
  • لیک آن کاول وزیر شه بده ست ** محتسب کردن سبب فعل بد است‏ 2820
  • Fakat önceden padişaha vezir olanı, sonra muhtesip yapmak kötü bir iş yaptığından olabilir.
  • چون ترا شه ز آستانه پیش خواند ** باز سوی آستانه باز راند
  • Fakat padişah, seni eşikten huzuruna çağırmış, sonra tekrar eşiğe sürmüşse,
  • تو یقین می‏دان که جرمی کرده‏ای ** جبر را از جهل پیش آورده‏ای‏
  • Şüphe etmeksizin bil ki bir suç ettin. Bilgisizlikle cebre yapışır.
  • که مرا روزی و قسمت این بده ست ** پس چرا دی بودت آن دولت به دست‏
  • Kısmetim buymuş dersen neden önce o devlet kısmetin olmuştu?
  • قسمت خود خود بریدی تو ز جهل ** قسمت خود را فزاید مرد اهل‏
  • Bilgisizlikle kendi kısmetini kendin teptin. Hâlbuki ehil olan kişi kısmetini artırır.
  • قصه‏ی منافقان و مسجد ضرار ساختن ایشان‏
  • Münafıkların Mescid-i Dırâr yapmaları
  • یک مثال دیگر اندر کژروی ** شاید ار از نقل قرآن بشنوی‏ 2825
  • Aykırı gidişe Kuran’dan getireceğimiz başka bir misal de dinlesen yerindedir.
  • این چنین کژ بازیی در جفت و طاق ** با نبی می‏باختند اهل نفاق‏
  • Münafıklar, buna benzer bir çift- tek oyununu da Peygamberle oynamışlardı.
  • کز برای عز دین احمدی ** مسجدی سازیم و بود آن مرتدی‏
  • “Ahmet dinini yüceltmek için bir mescit yapalım” dediler. Hâlbuki bu mürtetlikten başka bir şey değildi.