English    Türkçe    فارسی   

2
3032-3041

  • آن چهارم گفت حمد الله که من ** در نیفتادم به چه چون آن سه تن‏
  • Dördüncü “Hamd olsun ben, üçünüz gibi kuyuya düşmedim” dedi.
  • پس نماز هر چهاران شد تباه ** عیب گویان بیشتر گم کرده راه‏
  • Hulasâ dördünün de namazı bozuldu. Âlemin ayıbını söyleyen daha fazla yol kaybeder.
  • ای خنک جانی که عیب خویش دید ** هر که عیبی گفت آن بر خود خرید
  • Ne mutlu o kişiye ki kendi ayıbını görür. Kim birisinin ayıbını görürse o alınır, o ayıbı kendisinde bulur.
  • ز انکه نیم او ز عیبستان بده ست ** و آن دگر نیمش ز غیبستان بده ست‏ 3035
  • Çünkü insanın yarısı ayıptandır, yarısı gayıptan!
  • چون که بر سر مر ترا ده ریش هست ** مرهمت بر خویش باید کار بست‏
  • Mademki başında onlarca yara var, merhemini başına vurmalısın.
  • عیب کردن ریش را داروی اوست ** چون شکسته گشت جای ارحمواست‏
  • Yarayı ayıplamak, ona merhem koymaktır. Sınık bir hale düştü mü “ Bir kavmin azizi zelil oldu mu acıyın ona” hadîsine mazhar olur.
  • گر همان عیبت نبود ایمن مباش ** بو که آن عیب از تو گردد نیز فاش‏
  • Sende o ayıp yoksa da yine emin olma. Olabilir ki o ayıbı sen de yaparsın, günün birin de o ayıp, senden de zuhur edebilir.
  • لا تخافوا از خدا نشنیده‏ای ** پس چه خود را ایمن و خوش دیده‏ای‏
  • Allahtan “Emin olmayın” sözünü duymadın mı? Peki, o halde neden müsterih ve emin oluyorsun?
  • سالها ابلیس نیکو نام زیست ** گشت رسوا بین که او را نام چیست‏ 3040
  • İblis, yıllarca iyi adla anılarak yaşadığı halde nihayet bak, nasıl rüsvay oldu, adı ne oldu?
  • در جهان معروف بد علیای او ** گشت معروفی بعکس ای وای او
  • Yüceliği âlemde tanınmıştı; aksiyle tanındı, yazık!