English    Türkçe    فارسی   

2
3167-3176

  • گفت رو که نیک گفتی ور نه نیش ** بر تو می‏انداختم از ترس خویش‏
  • Okçu “haydi git, iyi ki söyledin, yoksa korkumdan seni vuracaktım” dedi.
  • بس کسان را کالت پیکار کشت ** بی‏رجولیت چنان تیغی به مشت‏
  • Nice adamlar vardır ki erkek olmadıklarından ellerinde kılıç olduğu halde karşıdakini silâhla tepelenmişlerdir.
  • گر بپوشی تو سلاح رستمان ** رفت جانت چون نباشی مرد آن‏
  • Rüstemlerin silâhını bile kuşansan ehli olmadıktan sonra canından olursun.
  • جان سپر کن تیغ بگذار ای پسر ** هر که بی‏سر بود از این شه برد سر 3170
  • Oğul, kılıcı bırak da can siperini ele al. Bu padişahtan ancak başsız olan başını kurtarır.
  • آن سلاحت حیله و مکر تو است ** هم ز تو زایید و هم جان تو خست‏
  • Senin silâhın; hilen, düzenindir. Hem senden doğar hem canına kast eder.
  • چون نکردی هیچ سودی زین حیل ** ترک حیلت کن که پیش آید دول‏
  • Bu hilelerden mademki bir fayda elde edemedin, hileyi bırak da devletlere kavuşasın.
  • چون که یک لحظه نخوردی بر ز فن ** ترک فن گو می‏طلب رب المنن‏
  • Mademki hileden bir meyve elde edip yiyemedin, bırak hileyi, Allah’ı ara!
  • چون مبارک نیست بر تو این علوم ** خویشتن گولی کن و بگذر ز شوم‏
  • Bu bilgiler, sana mademki kutlu değil, kendini ahmak yerine koy, şom şeyi terk et!
  • چون ملایک گو که لا علم لنا ** یا الهی غیر ما علمتنا 3175
  • Melekler gibi “Allah’ım, bizim bilgimiz, ancak senin bildirdiğin bilgidir, başka bir şey bilmiyoruz” de!
  • قصه‏ی اعرابی و ریگ در جوال کردن و ملامت کردن آن فیلسوف او را
  • Bedevinin çuvala kum doldurması ve filozofun onu kınaması
  • یک عرابی بار کرده اشتری ** دو جوال زفت از دانه پری‏
  • Bir bedevi, devesine iki dolu çuval yüklemiş, birisi onu lâfa tuttu.