English    Türkçe    فارسی   

2
3366-3375

  • حق تعالی گفت در گوش شعیب ** در جواب او فصیح از راه غیب‏
  • Ulu Allah, Şuayb’ın kulağına dedi ki. “Ona gayp âleminden fasih bir dille cevap ver:
  • که بگفتی چند کردم من گناه ** و ز کرم نگرفت در جرمم اله‏
  • Sen, ben ne kadar suç işledim, öyle olduğu halde Allah kereminden suçuma bakmıyor, bana mücazat etmiyor dedin ama
  • عکس می‏گویی و مقلوب ای سفیه ** ای رها کرده ره و بگرفته تیه‏
  • Ey aykırı düşünceli, ey sersem, ey yolu bırakıp da çölü tutmuş!
  • چند چندت گیرم و تو بی‏خبر ** در سلاسل مانده‏ای پا تا به سر
  • Seni nice kereler cezalandırdım. Fakat senin haberin yok. Ayağından tepene kadar zincirler içinde kalmışsın.
  • زنگ تو بر تویت ای دیگ سیاه ** کرد سیمای درونت را تباه‏ 3370
  • A kara kazan, isin, pasın kat, kat; için, yüzün berbat!
  • بر دلت زنگار بر زنگارها ** جمع شد تا کور شد ز اسرارها
  • Gönlünde is üstünde is, kurum üstünde kurum. Bu is ve kurum bir derecede ki nihayet gönlün, bütün sırlara karşı kör olmuş.
  • گر زند آن دود بر دیگ نوی ** آن اثر بنماید ار باشد جوی‏
  • Eğer o is, kurum, yeni bir kazana ursa bir arpa tanesi kadar küçük bile olsa eseri görünür.
  • ز انکه هر چیزی به ضد پیدا شود ** بر سپیدی آن سیه رسوا شود
  • Çünkü her şey, zıddı ile meydana çıkar. Bembeyaz kazanın beyazlığı ütünde o kara is berbat bir şekilde kendini gösterir.
  • چون سیه شد دیگ پس تاثیر دود ** بعد از این بروی که بیند زود زود
  • Fakat dumanın tesiriyle kazan karardı mı artık onun üstünde isi, kurumu kim görür a inatçı?
  • مرد آهنگر که او زنگی بود ** دود را با روش هم رنگی بود 3375
  • Demirci zenci olursa yüzü, dumanla isle aynı renktedir.