English    Türkçe    فارسی   

2
3436-3445

  • موشکی در کف مهار اشتری ** در ربود و شد روان او از مری‏
  • Bir fareceğiz, bir devenin yularını eline aldı, kurula, kurula yola düştü.
  • اشتر از چستی که با او شد روان ** موش غره شد که هستم پهلوان‏
  • Deve, tabiatındaki mülayimlik yüzünden onunla beraber yürümeye koyuldu. Fare “Ben, ne de pehlivan, ne de yiğit ermişim” diye gurura düştü.
  • بر شتر زد پرتو اندیشه‏اش ** گفت بنمایم ترا تو باش خوش‏
  • Düşüncesinin ışığı deveye aksetti. “Hele hoşindi. Ben sana gösteririm!” dedi.
  • تا بیامد بر لب جوی بزرگ ** کاندر او گشتی زبون پیل سترگ‏
  • Gide, gide bir büyük ırmak kenarına geldiler. Öyle büyük, öyle derindi ki ulu bir fil bile o ırmakta zebun olurdu.
  • موش آن جا ایستاد و خشک گشت ** گفت اشتر ای رفیق کوه و دشت‏ 3440
  • Fare orada duru, kaskatı kesildi. Deve “Ey dağda, ovada bana arkadaş olan,
  • این توقف چیست حیرانی چرا ** پا بنه مردانه اندر جو در آ
  • Bu duraklama ne, niye şaşırdın? Irmağa ercesine ayak bas, gir suya!
  • تو قلاووزی و پیش آهنگ من ** در میان ره مباش و تن مزن‏
  • Sen kılavuzsun, benim öncümsün. Yol ortasında durup susma” dedi.
  • گفت این آب شگرف است و عمیق ** من همی‏ترسم ز غرقاب ای رفیق‏
  • Fare dedi ki: “Bu su, pek büyük, pek derin bir su. Arkadaş, ben boğulmaktan korkuyorum.”
  • گفت اشتر تا ببینم حد آب ** پا در او بنهاد آن اشتر شتاب‏
  • Deve “Hele bir göreyim, ne kadarmış bu su?” deyip hemen ayağını attı.
  • گفت تا زانوست آب ای کور موش ** از چه حیران گشتی و رفتی ز هوش‏ 3445
  • Dedi ki: “A kör sıçan, su diz boyuymuş. A hayvanların kusuru, neden şaşırdın?”