English    Türkçe    فارسی   

2
3577-3586

  • قرب آوازش گواهی می‏دهد ** کاین دم از نزدیک یاری می‏جهد
  • Sesinin yakından gelişi de şehadet eder ki bu nefes, bir sevgilinin yanından gelmekte.
  • لذت آواز خویشاوند نیز ** شد گوا بر صدق آن خویش عزیز
  • Hısımların seslerindeki tat da o hısmın doğruluğuna şahittir.
  • باز بی‏الهام احمق کاو ز جهل ** می‏نداند بانگ بیگانه ز اهل‏
  • Fakat Allah ilhamına mazhar olmayan ve bilgisizliğinden yabancı sesiyle akraba sesini birbirinden ayırt edemeyen ahmağa göre,
  • پیش او دعوی بود گفتار او ** جهل او شد مایه‏ی انکار او 3580
  • Bu adamın sözü dâvadan ibarettir. Bu ahmağın bilgisizliği, inkârına sebep olur.
  • پیش زیرک کاندرونش نورهاست ** عین این آواز معنی بود راست‏
  • Fakat gönlünde Allah nurları olan akıllı, anlayışlı kişiye göre bu ses, mananın ta kendisidir ve doğrudur.
  • یا به تازی گفت یک تازی زبان ** که همی‏دانم زبان تازیان‏
  • Bu, şuna benzer: Arapça bilen birisi, Arapça “Ben Arapça bilirim” dese,
  • عین تازی گفتنش معنی بود ** گر چه تازی گفتنش دعوی بود
  • Onun Arapça bilirim demesi dâvadır ama Arapça söyleyişi de manadır, dâvasının ispatıdır.
  • یا نویسد کاتبی بر کاغذی ** کاتب و خط خوانم و من ابجدی‏
  • Yahut bir kâtip, kâğıdın üstüne “Ben kâtibim, yazı okuyabilirim, yüce bir kişiyim” diye yazsa,
  • این نوشته گر چه خود دعوی بود ** هم نوشته شاهد معنی بود 3585
  • Bu yazı filvaki dâvadır ama yazılan şeyde dâvanın doğruluğuna şahittir.
  • یا بگوید صوفیی دیدی تو دوش ** در میان خواب سجاده به دوش‏
  • Yahut da bir sofi “Dün akşam rüyada birisini gördün ya… Hani omuzun da seccade vardı.