English    Türkçe    فارسی   

2
583-592

  • لیک آن صوفی ز مستی دور بود ** لاجرم در حرص او شب کور بود
  • Fakat bu sarhoşluktan uzak olan sofi, nihayet hırs yüzünden nursuz, pirsiz bir hale gelir.
  • صد حکایت بشنود مدهوش حرص ** در نیاید نکته‏ای در گوش حرص‏
  • Hırsa düşkün olan, yüzlerce hikâye dinler de haris kulağına girmez.
  • تعریف کردن منادیان قاضی مفلسی را گرد شهر
  • Kadı tellâllarının, bir müflisi şehirde dolaştırarak halka bildirmeleri
  • بود شخصی مفلسی بی‏خان و مان ** مانده در زندان وبند بی‏امان‏ 585
  • Evsiz barksız, kimsiz, kimsesiz bir müflis vardır. Zindana düşmüş, amansız bağlara giriftar olmuştu.
  • لقمه‏ی زندانیان خوردی گزاف ** بر دل خلق از طمع چون کوه قاف‏
  • Bir bahane bulup zindandakilerin yiyeceklerini yerdi. Tamahı yüzünden halkın gönlüne Kafdağı gibi ağır gelmekteydi.
  • زهره نه کس را که لقمه‏ی نان خورد ** ز انکه آن لقمه‏ربا کاوش برد
  • Şerrinden kimsenin bir lokma ekmek yemeye kudreti yoktu. Çünkü hemen ucundan tutup kapardı.
  • هر که دور از دعوت رحمان بود ** او گدا چشم است اگر سلطان بود
  • Allah davetinden uzak olan, sultan bile olsa gözü açtır.
  • مر مروت را نهاده زیر پا ** گشته زندان دوزخی ز آن نان ربا
  • O adam da mürüvveti ayakaltına almıştı. O lokma kapıcının yüzünden bir cehennem kesilmişti.
  • گر گریزی بر امید راحتی ** ز آن طرف هم پیشت آید آفتی‏ 590
  • Bir rahata kavuşurum ümidiyle nereye kaçsan orada önüne bir âfet çıkar.
  • هیچ کنجی بی‏دد و بی‏دام نیست ** جز به خلوت‏گاه حق آرام نیست‏
  • Afetsiz, felaketiz hiçbir köşe yoktur. Allah’ın halvet yerinden başka hiçbir yerde dinlenmek, rahata kavuşmak mümkün değildir.
  • کنج زندان جهان ناگزیر ** نیست بی‏پا مزد و بی‏دق الحصیر
  • Kurtulmaya hiçbir çare olmayan bu dünya zindanının ayakbastı parası alınmayan, hapishane dayağı atılmayan bir bucağı yoktur.