English    Türkçe    فارسی   

2
869-878

  • که تو اهل نامه و رقعه بدی ** نه جلیس و یار و هم بقعه بدی‏
  • Çünkü seninle uzaktan konuşmak gerek. Benimle düşüp kalkamazsın, benimle bir yerde oturamazsın.
  • تا علاج آن دهان تو کنیم ** تو حبیب و ما طبیب پر فنیم‏ 870
  • Biraz ötede dur da senin o ağzını bir tedavi edelim. Sen güzelsin, ben de hünerli bir doktorum.
  • بهر کیکی نو گلیمی سوختن ** نیست لایق از تو دیده دوختن‏
  • Bir pire için yepyeni bir kilim yakılmaz ya. Sana da büsbütün göz yummak doğru değil.
  • با همه بنشین دو سه دستان بگو ** تا ببینم صورت عقلت نکو
  • Bütün ayıplarınla beraber otur, iki üç hikâye söyle de aklın nasıl bir göreyim” dedi.
  • آن ذکی را پس فرستاد او به کار ** سوی حمامی که رو خود را بخار
  • O zeki köleyi de “ Haydi git yıkanıp arın” diye hamama yolladı.
  • وین دگر را گفت خه تو زیرکی ** صد غلامی در حقیقت نه یکی‏
  • Huzurundaki köleye “Aferin, sen akıllı bir adamsın, Hakikatte yüz köle değersin, bir değil.
  • آن نه‏ای که خواجه‏تاش تو نمود ** از تو ما را سرد می‏کرد آن حسود 875
  • Kapı yoldaşın, hakkında kötü şeyler söyledi, fakat sen hiç de öyle değilsin. O hasetçi herif, az kalsın bizi senden soğutuyordu.
  • گفت او دزد و کژ است و کژنشین ** حیز و نامرد و چنان است و چنین‏
  • Senin hakkında, hırsızdır, doğru adam değildir, münasebetsiz hareketlerde bulunur, ahlâksızdır, lânettir, şöyledir, böyledir demişti.” Dedi.
  • گفت پیوسته بده ست او راست گو ** راست گویی من ندیده ستم چو او
  • Köle dedi ki: “ O daima doğru söyler. Onun gibi doğru sözlü adam görmedim.
  • راست گویی در نهادش خلقتی است ** هر چه گوید من نگویم تهمتی است‏
  • Doğru söyleme, yaradılışında vardır. Ne dese, aslı yok diyemem.