English    Türkçe    فارسی   

3
1005-1014

  • کاژدهای مرده‌ای آورده‌ام ** در شکارش من جگرها خورده‌ام 1005
  • “Ölü bir ejderha getirdim. Avlamak için ne zahmetler çektin” diyordu.
  • او همی مرده گمان بردش ولیک ** زنده بود و او ندیدش نیک نیک
  • O, ejderhayı ölü sanıyordu. Fakat iyi dikkat etmemişti. Ejderha diriydi.
  • او ز سرماها و برف افسرده بود ** زنده بود و شکل مرده می‌نمود
  • Kıştan, soğuktan donmuştu. Diriydi ama ölü gibi görünüyordu.
  • عالم افسردست و نام او جماد ** جامد افسرده بود ای اوستاد
  • Âlem de donmuştur da adı cemad olmuştur. Üstadım, camit, donmuş demektir.
  • باش تا خورشید حشر آید عیان ** تا ببینی جنبش جسم جهان
  • Mahşer güneşi doğuncaya dek sabret de âlem cisminin hareketini gör.
  • چون عصای موسی اینجا مار شد ** عقل را از ساکنان اخبار شد 1010
  • Musa’nın elinde asâ, yılan oldu ya… Bütün âlemi de buna kıyas et.
  • پاره‌ی خاک ترا چون مرد ساخت ** خاکها را جملگی شاید شناخت
  • Senin bir avuç topraktan ibaret olan varlığını nasıl bir cisim haline getirir? Bütün toprakları da bilgi ve anlayış sahibi bilmek gerek.
  • مرده زین سو اند و زان سو زنده‌اند ** خامش اینجا و آن طرف گوینده‌اند
  • Bunların hepsi de bu âleme göre ölü, fakat hakikat âleminde diridir. Burada susup duruyorlar ama orada söylemekteler.
  • چون از آن سوشان فرستد سوی ما ** آن عصا گردد سوی ما اژدها
  • Onları hakikat âleminden bize yolladılar mı işte asâ, bize ejderha kesilir.
  • کوهها هم لحن داودی کند ** جوهر آهن بکف مومی بود
  • Dağlar, sese gelir, Davut’la beraber ırlar, ilahi okur, demir bile avucunda mum gibi yumuşar.