English    Türkçe    فارسی   

3
1048-1057

  • در هزیمت بس خلایق کشته شد ** از فتاده و کشتگان صد پشته شد
  • Kaçarken halk birbirini çiğnedi, birçok kişiler ayakaltında kalıp öldüler, ölülerden yüzlerce yığın oldu.
  • مارگیر از ترس بر جا خشک گشت ** که چه آوردم من از کهسار و دشت
  • Yılancı, ben meğerse dağdan, ovadan ne getirmişim diye korkusundan yerinde katılıp kaldı.
  • گرگ را بیدار کرد آن کور میش ** رفت نادان سوی عزرائیل خویش 1050
  • O kör koyun kurdu uyandırdı. Cahil, Azrail’in yanına kendi ayağıyla gitti.
  • اژدها یک لقمه کرد آن گیج را ** سهل باشد خون‌خوری حجاج را
  • Ejderha o ahmağı bir lokma ediverdi. Haccac’a kan dökmekten kolay ne var,
  • خویش را بر استنی پیچید و بست ** استخوان خورده را در هم شکست
  • Sonra da bir direğe sarılıp kendisini sıktı, karnında herifin kemiklerini çatır, çatır kırdı.
  • نفست اژدرهاست او کی مرده است ** از غم و بی آلتی افسرده است
  • Senin nefsinde bir ejderhadır. O, nereden öldü ki? Dertten, eline fırsat düşmediğinden dondu, yoksa!
  • گر بیابد آلت فرعون او ** که بامر او همی‌رفت آب جو
  • Firavunun eline geçenler, onun da eline geçse neler yapmaz! Irmak bile, Firavunun emriyle akardı.
  • آنگه او بنیاد فرعونی کند ** راه صد موسی و صد هارون زند 1055
  • Onun eline de böyle bir kudret düşse hemen firavunluğa başlar, yüzlerce Musa’nın da yolunu vurur, yüzlerce Harun’un da!
  • کرمکست آن اژدها از دست فقر ** پشه‌ای گردد ز جاه و مال صقر
  • O ejderha, yoksulluk elinde bir kurtcağız kesilir. Mevki ve mal yüzünden bir sivrisinek büyür, çaylaklaşır!
  • اژدها را دار در برف فراق ** هین مکش او را به خورشید عراق
  • Ejderhayı ayrılık karı içinde tut, sakın onu Irak güneşinin altına getirme.