English    Türkçe    فارسی   

3
1139-1148

  • تو ازین سو و از آن سو چون گدا ** ای که معنی چه می‌جویی صدا
  • Ey mana dağı, sen yoksullar gibi bu tarafa o tarafta neden ses arayıp durursun.
  • هم از آن سو جو که وقت درد تو ** می‌شوی در ذکر یا ربی دوتو 1140
  • Derde düşünce iki büklüm olup “Yarabbi” diye yalvardığın taraf yok mu, bu sesi de o tarafta ara.
  • وقت درد و مرگ آن سو می‌نمی ** چونک دردت رفت چونی اعجمی
  • Dert ve ölüm zamanı o tarafa yönelir, feryat ve figana düşersin. Dertten kurtulunca neden yabancıya dönüyor, hiç o tarafı aklına bile getirmiyorsun?
  • وقت محنت گشته‌ای الله گو ** چونک محنت رفت گویی راه کو
  • Mihnet zamanında “Allah” demeye başlar, sıkıntın geçti mi “Nerede ona yol ?” dersin.
  • این از آن آمد که حق را بی گمان ** هر که بشناسد بود دایم بر آن
  • Bu hal, şundan ileri geliyor: “Allah’ı şeksiz, şüphesiz bilen, tanıyan, daima onu anlar, ondan hiç ayrılmaz.
  • وانک در عقل و گمان هستش حجاب ** گاه پوشیدست و گه بدریده جیب
  • Fakat akıl ve şüphe hicaplarında kalan kişiye Allah tecellisi, gâh örtülür, gâh yenini, yakasını yırtıp görünür.
  • عقل جزوی گاه چیره گه نگون ** عقل کلی آمن از ریب المنون 1145
  • Aklı cüzi gâh üstündür, gâh baş aşağı, Aklı Külli ise bütün hâdiselerden kurtulmuştur, emindir.
  • عقل بفروش و هنر حیرت بخر ** رو به خواری نه بخارا ای پسر
  • Akılla hüneri sat da hayreti satın al. Oğul, horluğa doğru git, Buhara’ya değil!
  • ما چه خود را در سخن آغشته‌ایم ** کز حکایت ما حکایت گشته‌ایم
  • Biz neye bu derece de söze daldık? Hikâye söyleyelim derken hikâye olduk gitti.
  • من عدم و افسانه گردم در حنین ** تا تقلب یابم اندر ساجدین
  • Ben yokum zaten ağlayıp, ağlayıp sızlayarak masal oldum gitti… Bu suretle secde edenler arasına katılayım, onlarla beraber yuvarlanayım bari.