English    Türkçe    فارسی   

3
2009-2018

  • این عجب‌تر که بریشان می‌گذشت ** صد هزاران خلق از صحرا و دشت
  • Asıl şaşılacak şeye gelince: O ovalardan, o çöllerden yüz binlerce adam geçiyor,
  • ز آرزوی سایه جان می‌باختند ** از گلیمی سایه‌بان می‌ساختند 2010
  • Gölgelik için can veriyorlar, başlarını kilimlerle örtüyorlardı da,
  • سایه‌ی آن را نمی‌دیدند هیچ ** صد تفو بر دیده‌های پیچ پیچ
  • Onların gölgesini bile görmüyorlardı. İyi görmeyen çakmaklaşmış gözlere yüzlerce kere tuuh!
  • ختم کرده قهر حق بر دیده‌ها ** که نبیند ماه را بیند سها
  • Allah’ın kahrı, gözleri bağlanmış yoksa… Gözleri bağlı adam, ayı görmez de Sühayı görür!
  • ذره‌ای را بیند و خورشید نه ** لیک از لطف و کرم نومید نه
  • Güneşi görmez de zerreyi görür. Fakat yine de Allah’ın lütfundan, kereminden ümit kesilmez ya!
  • کاروانها بی نوا وین میوه‌ها ** پخته می‌ریزد چه سحرست ای خدا
  • Kervanlar aç susuz ağaçların altına dökülen bu olgun meyveleri görüyorlar. Yarabbi, bu ne sihir?
  • سیب پوسیده همی‌چیدند خلق ** درهم افتاده بیغما خشک‌حلق 2015
  • Halk, çürük meyveleri toplamakta, pisboğaz ve doymaz adamlar, bu pörsümüş meyveleri yağma etmek için birbirlerine girmekteydi.
  • گفته هر برگ و شکوفه آن غصون ** دم بدم یا لیت قوم یعلمون
  • O dallar, meyveler, yapraklarsa anbean “Keşke kavmimiz bizi bilseydi, ne olurdu?” diyorlardı.
  • بانگ می‌آمد ز سوی هر درخت ** سوی ما آیید خلق شوربخت
  • Her ağaçtan “A bahtsız kişiler, bize gelin, bize” diye ses geliyordu.
  • بانگ می‌آمد ز غیرت بر شجر ** چشمشان بستیم کلا لا وزر
  • Fakat Allah’tan da ağaçlara: “Onların gözlerini bağladık, onlara sığınacak yer yok!” sesi gelmekteydi.