English    Türkçe    فارسی   

3
2411-2420

  • نیست دستوری و گر نه ریختی ** گرد از دریای راز انگیختی
  • İzin yoktu, yoksa Davut, bu sırları döküp saçar, sır denizinden toz koparırdı!
  • همچنین داود می‌گفت این نسق ** خواست گشتن عقل خلقان محترق
  • Davut, bu çeşit söyleyip durmakta, halkın aklını, fikrini yakmaya kalkışmaktayken,
  • پس گریبانش کشید از پس یکی ** که ندارم در یکیی‌اش شکی
  • Arkasından birisi, “Birliğinde hiç şüphem yok” diye Davud’un eteğini çekti.
  • با خود آمد گفت را کوتاه کرد ** لب ببست و عزم خلوتگاه کرد
  • Davut, kendine geldi, sözünü kısa kesti, dudağını yumdu, halvet edeceği yere hareket etti.
  • در خلوت رفتن داود تا آنچ حقست پیدا شود
  • Davud’un, hakkın meydana çıkması için halvete girmesi
  • در فرو بست و برفت آنگه شتاب ** سوی محراب و دعای مستجاب 2415
  • Davut, kapısını kapayıp acele halvet edeceği yere gitti, mihrabına, duanın kabul edildiği yere yöneldi.
  • حق نمودش آنچ بنمودش تمام ** گشت واقف بر سزای انتقام
  • Allah, ona bu işin hakikatini bildirdi, ne gösterdiyse tamamıyla gösterdi. O da işi anladı, öç alınacak kimdir, kısasa layık adam hangisidir, bildi.
  • روز دیگر جمله خصمان آمدند ** پیش داود پیمبر صف زدند
  • Ertesi günü iki davacı ile halk gelip Davud’un huzuruna dikildiler.
  • همچنان آن ماجراها باز رفت ** زود زد آن مدعی تشنیع زفت
  • Davacı yine aynı davayı tekrarladı, birçok ağır sözler söyledi.
  • حکم کردن داود بر صاحب گاو کی از سر گاو برخیز و تشنیع صاحب گاو بر داود علیه السلام
  • Davud’un, öküz sahibi aleyhine hüküm vermesi ve “Sen bu öküzden vazgeç” demesi, bunun üzerine öküz sahibinin Davud Aleyhisselâm’ı kınaması
  • گفت داودش خمش کن رو بهل ** این مسلمان را ز گاوت کن بحل
  • Davud “Sus, bu dâvayı bırak, öküzü bu Müslümana helâl et de yürü git.
  • چون خدا پوشید بر تو ای جوان ** رو خمش کن حق ستاری بدان 2420
  • Yiğit, mademki Allah, senin sırrını açmadı, onun bu sır örtücülüğüne şükret de sükût et” dedi.