English    Türkçe    فارسی   

3
258-267

  • بعد ده سال و بهر سالی چنین ** لابه‌ها و وعده‌های شکرین
  • Bunun üstüne on yıl geçti. Her yıl böyle lâflar eder, tatlı tatlı vaatlerde bulunurdu.
  • کودکان خواجه گفتند ای پدر ** ماه و ابر و سایه هم دارد سفر
  • Şehirlinin çocukları “Baba ay da sefer eder, bulut da gölge de.
  • حقها بر وی تو ثابت کرده‌ای ** رنجها در کار او بس برده‌ای 260
  • Köylü bunca hakkın geçti. Onun için nice zahmetler çektin.
  • او همی‌خواهد که بعضی حق آن ** وا گزارد چون شوی تو میهمان
  • O da, sen ona konuk olasın da hiç olmazsa bu hakların bir kısmını olsun ödemek ister.
  • بس وصیت کرد ما را او نهان ** که کشیدش سوی ده لابه‌کنان
  • Bize, onu kandırın, köye getirin diye gizlice birçok ricalarda bulundu” dediler.
  • گفت حقست این ولی ای سیبویه ** اتق من شر من احسنت الیه
  • Şehirli dedi ki: “Yavrucuğum, doğru ama iyilik ettiğin kişinin şerrinden sakın demişler.
  • دوستی تخم دم آخر بود ** ترسم از وحشت که آن فاسد شود
  • Dostluk, son demdedir. Korkarım ki bir şey olur da tohum bozulur”
  • صحبتی باشد چو شمشیر قطوع ** همچو دی در بوستان و در زروع 265
  • Sohbet vardır, keskin bir kılıca benzer, bostanı, ekini kış gibi kesip biçer.
  • صحبتی باشد چو فصل نوبهار ** زو عمارتها و دخل بی‌شمار
  • Sohbet vardır, ilkbahar gibidir. Her tarafı yapar, sayısız meyveler verir.
  • حزم آن باشد که ظن بد بری ** تا گریزی و شوی از بد بری
  • İhtiyat ve tedbir ona derler ki kötü zannı gideresin, kaçıp kötülüklerden kurtulasın.