English    Türkçe    فارسی   

3
2621-2630

  • زان همی‌خوردند چون از صید شیر ** هر یکی از خوردنش چون پیل سیر
  • Aslanların avlarını yemesi gibi o kuşu yediler… Üçü de tok filler gibi semirip şiştiler.
  • هر سه زان خوردند و بس فربه شدند ** چون سه پیل بس بزرگ و مه شدند
  • Üçü de üç tane besili, semiz ve büyük file döndüler!
  • آنچنان کز فربهی هر یک جوان ** در نگنجیدی ز زفتی در جهان
  • Üç genç de öyle semirdi, öyle şişmanladı ki şişmanlıktan âleme sığamaz oldular!
  • با چنین گبزی و هفت اندام زفت ** از شکاف در برون جستند و رفت
  • Bu kadar şişmanlıkta, bu koskocaman kelleyle, kulakla, bu iri yedi endamla beraber kapının çatlağından süzülüp geçtiler!
  • راه مرگ خلق ناپیدا رهیست ** در نظر ناید که آن بی‌جا رهیست 2625
  • Ölüm de halka görünmez, ölümün yolu da gizlidir. Ölüm de göze gelmez… Acayip bir çıkış yeridir.
  • نک پیاپی کاروانها مقتفی ** زین شکاف در که هست آن مختفی
  • İşte bak, kervanlar birbiri ardına ulanmış, o kapının gizli çatlağından geçip gitmede!
  • بر در ار جویی نیابی آن شکاف ** سخت ناپیدا و زو چندین زفاف
  • Fakat o çatlağı arasan göremezsen. Pek gizlidir ama ondan bunca kişileri geçirdiler, gelin evine güvey götürür gibi götürdüler.
  • شرح آن کور دوربین و آن کر تیزشنو و آن برهنه دراز دامن
  • Uzaktakini bile gören köle, keskin kulaklı sağır, uzun elbiseli çıplağın açıklanması
  • کر امل را دان که مرگ ما شنید ** مرگ خود نشنید و نقل خود ندید
  • Sağır, istektir, dilektir. Bizim ölümümüzü duydu da kendi ölümünü duymadı, kendi görünüşünü görmedi.
  • حرص نابیناست بیند مو بمو ** عیب خلقان و بگوید کو بکو
  • Kör de hırstır. Halkın ayıbını kıldan kıla görür. Taraf taraf söyler de,
  • عیب خود یک ذره چشم کور او ** می‌نبیند گرچه هست او عیب‌جو 2630
  • Kör gözü kendi ayıbını zerre kadar göremez, fakat gene de âlemin ayıbını arar!