English    Türkçe    فارسی   

3
3133-3142

  • دید آنجا کاروانی بس بزرگ ** بر تف ریگ و ره صعب و سترگ
  • Çölde, o sarp ve sonsuz yolda, o kızgın kumların üstünde bunalıp kalmış olan o kalabalık kervanı gördü.
  • اشترانشان را زبان آویخته ** خلق اندر ریگ هر سو ریخته
  • Develerinin dilleri, ağızlarından çıkmış; adamlar, taraf taraf kumlara serilmiş kalmıştı!
  • رحمش آمد گفت هین زوتر روید ** چند یاری سوی آن کثبان دوید 3135
  • Bu hali görünce acıdı, “Kalkın, bir kaçınız derhal o kum yığınına doğru koşun!
  • گر سیاهی بر شتر مشک آورد ** سوی میر خود به زودی می‌برد
  • Orada zenci bir köle kırbayla beyine su götürüyor.
  • آن شتربان سیه را با شتر ** سوی من آرید با فرمان مر
  • O zenci deveciyi devesiyle beraber ister istemez tutup bana getirin “ dedi.
  • سوی کثبان آمدند آن طالبان ** بعد یکساعت بدیدند آنچنان
  • Birkaç kişi, kalkıp kum tepesine doğru koştular. Bir müddet sonra hakikaten dediği gibi,
  • بنده‌ای می‌شد سیه با اشتری ** راویه پر آب چون هدیه‌بری
  • Zenci bir kul gördüler, kırbasını doldurmuş, devesine binmiş, beyine su götürüyordu.
  • پس بدو گفتند می‌خواند ترا ** این طرف فخر البشر خیر الوری 3140
  • Zenciye “Şu tarafta insanların iftihar edecekleri zat, Kâinatın hayırlısı olan Peygamber seni çağırıyor“ dediler.
  • گفت من نشناسم او را کیست او ** گفت او آن ماه‌روی قندخو
  • Adam, “Ben onu tanımıyorum, o da kim?” dedi. “Ay yüzlü, şeker huylu Muhammed “ dediler,
  • نوعها تعریف کردندش که هست ** گفت مانا او مگر آن شاعرست
  • Nasılsa öylece anlattılar, öylece övdüler. Zenci, “O galiba bir şair olacak.