English    Türkçe    فارسی   

3
3238-3247

  • اندرین بودند کواز صلا ** مصطفی بشنید از سوی علا
  • Tam bu sırada Mustafa, yücelerden ezan sesini duydu.
  • خواست آبی و وضو را تازه کرد ** دست و رو را شست او زان آب سرد
  • Abdest tazelemek üzere su istedi. O soğuk suyla elini, yüzünü yıkadı.
  • هر دو پا شست و به موزه کرد رای ** موزه را بربود یک موزه‌ربای 3240
  • Ayaklarını da yıkayıp pabuçlarını giymek üzereyken bir kuş gelip pabucunun bir tekini kapıverdi.
  • دست سوی موزه برد آن خوش‌خطاب ** موزه را بربود از دستش عقاب
  • O güzel sözlü Peygamber, tam pabucu eline almışken tavşancıl pabucunu elinden kapıvermişti.
  • موزه را اندر هوا برد او چو باد ** پس نگون کرد و از آن ماری فتاد
  • Kuş, yel gibi havalandı, pabucu, tersine çevirdi, içinden bir yılan düştü.
  • در فتاد از موزه یک مار سیاه ** زان عنایت شد عقابش نیکخواه
  • Kapkara bir yılandı o… tavşancıl, bu hareketiyle Peygamber’e iyilik etmek istemiş, Allah inayetine sebep olmuştu.
  • پس عقاب آن موزه را آورد باز ** گفت هین بستان و رو سوی نماز
  • Kuş, sonra pabucu getirip “Buyur, namaza git” diye Peygamber’in önüne koydu.
  • از ضرورت کردم این گستاخیی ** من ز ادب دارم شکسته‌شاخیی 3245
  • Âdeta “Bu küstahlığı zoraki yaptım, yoksa benim de edep ağacından bir dalcağızım var, ben de haddimce edep erkân nedir, bilirim“ diyordu.
  • وای کو گستاخ پایی می‌نهد ** بی ضرورت کش هوا فتوی دهد
  • Vay o kişiye ki küstahça adım atar, nefsine uyar da lüzumsuz fetvalar verir!
  • پس رسولش شکر کرد و گفت ما ** این جفا دیدیم و بود این خود وفا
  • Peygamber, şükretti de dedi ki: “Biz, bunu cefa sanıyorduk, hâlbuki vefanın ta kendisiymiş!“