English    Türkçe    فارسی   

3
3390-3399

  • گفت بخشیدم بدو ایمان نعم ** ور تو خواهی این زمان زنده‌ش کنم 3390
  • Allah dedi ki: “Peki… İmanını bağışladım. Hatta dilersen şimdi dirilteyim de…
  • بلک جمله مردگان خاک را ** این زمان زنده کنم بهر ترا
  • Değil yalnız onu, hatırın için bütün ölüp gömülmüş olanları dirilteyim.
  • گفت موسی این جهان مردنست ** آن جهان انگیز کانجا روشنست
  • Musa, “Yarabbi, bu dünya ölümlü dünyadır. Sen, onu aydınlık âlemde dirilt.
  • این فناجا چون جهان بود نیست ** بازگشت عاریت بس سود نیست
  • Bu fena dünya, varlık dünyası değil. Sonunda yine ölecek değil mi… âriyet dirilmede ne fayda var?
  • رحمتی افشان بر ایشان هم کنون ** در نهان‌خانه‌ی لدینا محضرون
  • Sen, şimdi onlara, gözlerden gizli olan “Ledeyna muhdarun“ yurdunda rahmet saç!“ dedi.
  • تابدانی که زیان جسم و مال ** سود جان باشد رهاند از وبال 3395
  • Ey insan, cisim ve mal ziyanı, cana faydadır canı vebalden kurtarır.
  • پس ریاضت را به جان شو مشتری ** چون سپردی تن به خدمت جان بری
  • Sen de riyazata canla, başla müşteri ol. Tenini riyazata verdin mi canını kurtardın demektir.
  • ور ریاضت آیدت بی اختیار ** سر بنه شکرانه ده ای کامیار
  • Ey bahtı yaver kişi, gönlüne ihtiyatsız riyazat isteği gelirse secdeye baş koy, şükranelikler ver.
  • چون حقت داد آن ریاضت شکر کن ** تو نکردی او کشیدت ز امر کن
  • Mademki Allah, o riyazat isteğini verdi, şükürler et. O istek, sana kendiliğinden gelmedi, seni “Kün“ emriyle riyazata çekti.
  • حکایت آن زنی کی فرزندش نمی‌زیست بنالید جواب آمد کی آن عوض ریاضت تست و به جای جهاد مجاهدانست ترا
  • Çocuğu yaşamayan kadının ağlayıp inlemesi, “Bu, senin riyazatına karşılıktır, senin için, mücahitlerin cihadına mukabildir” diye cevap gelmesi
  • آن زنی هر سال زاییدی پسر ** بیش از شش مه نبودی عمرور
  • Bir kadın vardı, her yıl bir çocuk doğururdu. Fakat çocuk, altı aydan fazla yaşamazdı.