English    Türkçe    فارسی   

3
3913-3922

  • آب کوزه چون در آب جو شود ** محو گردد در وی و جو او شود
  • Testideki su, ırmağa döküldü mü ırmakta mahvolur, ırmak kesilir.
  • وصف او فانی شد و ذاتش بقا ** زین سپس نه کم شود نه بدلقا
  • Vasfı yok olur da zatı kalır… Artık bundan böyle ne kaybolur, ne kötüleşir, pislenir!
  • خویش را بر نخل او آویختم ** عذر آن را که ازو بگریختم 3915
  • Ben de ondan kaçtığım için pişmanım, özrümü bildirmek üzere kendimi onun fidanına astım!”
  • رسیدن آن عاشق به معشوق خویش چون دست از جان خود بشست
  • Canından el yıkayan o âşığın mâşukuna ulaşması
  • همچو گویی سجده کن بر رو و سر ** جانب آن صدر شد با چشم تر
  • Top gibi başının, yüzünün üstüne kapanıp secdeler ederek gözleri yaşlı bir halde Sad-ı Cihan’ın huzuruna gitti.
  • جمله خلقان منتظر سر در هوا ** کش بسوزد یا برآویزد ورا
  • Herkes, acaba onu yakacak mı, asacak mı diye başını havaya dikmiş bekliyordu.
  • این زمان این احمق یک لخت را ** آن نماید که زمان بدبخت را
  • Sadr-ı Cihan, işte o vakit zaman, talihsiz kişilere ne gösterirse bu bir avuç ahmağa onu gösterdi.
  • همچو پروانه شرر را نور دید ** احمقانه در فتاد از جان برید
  • İşten anlamayan ahmak, pervane gibi alevi nur sandı, ahmakçasına aleve atıldı, canından oldu.
  • لیک شمع عشق چون آن شمع نیست ** روشن اندر روشن اندر روشنیست 3920
  • Fakat aşk mumu, o muma benzemez ki. Aşk, aydınlıklar içindeki aydınlıklar aydınlığıdır.
  • او به عکس شمعهای آتشیست ** می‌نماید آتش و جمله خوشیست
  • O ateşli mumların aksine bir şeydir. Ateş gibi görünür ama baştanbaşa nurdur, güzellikten, hoşluktan ibarettir.
  • صفت آن مسجد کی عاشق‌کش بود و آن عاشق مرگ‌جوی لا ابالی کی درو مهمان شد
  • Âşık öldüren mescidle ölümünü arayıp hiçbir şeye aldırış etmeyerek orada konuklayan âşık
  • یک حکایت گوش کن ای نیک‌پی ** مسجدی بد بر کنار شهر ری
  • Ey izi, tozu güzel, bir hikâye söyleyeyim, dinle: