English    Türkçe    فارسی   

3
4076-4085

  • اندر آن صحرا که رست این زهر تر ** نیز روییدست تریاق ای پسر
  • Bu kuvvetli zehrin bittiği ovada tiryak da bitmiştir ey oğul!
  • گویدت تریاق از من جو سپر ** که ز زهرم من به تو نزدیکتر
  • Tiryak, sana “Gel, beni kendine siper et… Ben, sana zehirden daha yakınım.
  • گفت او سحرست و ویرانی تو ** گفت من سحرست و دفع سحر او
  • Onun sözü sihirdir, seni yıkar harap eder… Benim sözüm de sihir ama onun sihrini defeder” der!
  • مکرر کردن عاذلان پند را بر آن مهمان آن مسجد مهمان کش
  • Konuk öldüren mescide konuklamak isteyeni menetmeye kalkışanların tekrar ona öğüt vermeleri
  • گفت پیغامبر که ان فی البیان ** سحرا و حق گفت آن خوش پهلوان
  • O güzel yiğit, o Peygamber; “Sözde sihir hassası var” dedi, doğru da söyledi.
  • هین مکن جلدی برو ای بوالکرم ** مسجد و ما را مکن زین متهم 4080
  • Ey kerem sahibi kendine gel, yiğitlik taslama, mescidimizi de töhmet altında bırakma, bizi de!
  • که بگوید دشمنی از دشمنی ** آتشی در ما زند فردا دنی
  • Bir düşman düşmanlığından bir söz söyler… Bir alçak, yarın bize bir ateştir salar…
  • که بتاسانید او را ظالمی ** بر بهانه‌ی مسجد او بد سالمی
  • Onu zalimin birisi boğdu, mescidi de kurtulmak için bahane etti.
  • تا بهانه‌ی قتل بر مسجد نهد ** چونک بدنامست مسجد او جهد
  • Mescidin adı çıkmış zaten. O da konuk, mescitte konukladı da öldü derler, ben de kurtulurum dedi, diyebilir.
  • تهمتی بر ما منه ای سخت‌جان ** که نه‌ایم آمن ز مکر دشمنان
  • Ey canı pek adam, bizi töhmet altında bırakma… Zaten düşmanların hilelerinden emin değiliz.
  • هین برو جلدی مکن سودا مپز ** که نتان پیمود کیوان را بگز 4085
  • Hadi yürü, yiğitliğini bırak, bu ham sevdayı pişirmeye kalkışma. Zuhal yıldızı arşınla ölçülemez!