English    Türkçe    فارسی   

3
408-417

  • با فراقت کافران را نیست تاب ** می‌گود یا لیتنی کنت تراب
  • حال او اینست کو خود زان سوست ** چون بود بی تو کسی کان توست
  • Kâfirlere bile ayrılığına tahammül yok… Onların bile her birisi, keşke toprak olsaydım, der.
  • حق همی‌گوید که آری ای نزه ** لیک بشنو صبر آر و صبر به 410
  • “Kâfirin bile hâli böyle olursa senin ülkenden olanın hâli, sensiz ne olur?” der.
  • صبح نزدیکست خامش کم خروش ** من همی‌کوشم پی تو تو مکوش
  • Sabah yaklaştı, sus, çok coşma. Ben senin için çalışıp duruyorum, sen çalışma!”
  • بقیه‌ی داستان رفتن خواجه به دعوت روستایی سوی ده
  • Şehirlinin, köylünün daveti üzerine köye gitmesi
  • شد ز حد هین باز گرد ای یار گرد ** روستایی خواجه را بین خانه برد
  • Ey yiğit arkadaş, dön… Bu söz hadden aştı. Köylü, şehirliyi evine nasıl götürdü, onu söyle.
  • قصه‌ی اهل سبا یک گوشه نه ** آن بگو کان خواجه چون آمد به ده
  • Seba’lıların hikâyesi bir tarafta kalsın, daha iyi. Sen şehirlinin köye gelişini anlat.
  • روستایی در تملق شیوه کرد ** تا که حزم خواجه را کالیوه کرد
  • Köylü, yaltaklandıkça, yaltaklandı. Nihayet şehirlinin reyi, tedbiri elden gitti, şaşırdı, ahmaklaştı.
  • از پیام اندر پیام او خیره شد ** تا زلال حزم خواجه تیره شد 415
  • Köylünün haber üstüne haber salması, nihayet şehirlinin duru suyunu bulandırdı.
  • هم ازینجا کودکانش در پسند ** نرتع و نلعب بشادی می‌زدند
  • Bir taraftan da çocukları neşeyle “Baba, gezer oynarız, ne olur?” demeye başladılar.
  • همچو یوسف کش ز تقدیر عجب ** نرتع و نلعب ببرد از ظل آب
  • Yusuf gibi. Onu da “Gezer oynarız” sözü tuhaf bir takdir neticesi babasın gölgesinden ayırdı.