English    Türkçe    فارسی   

3
4111-4120

  • لعبت مرده بود جان طفل را ** تا نگشت او در بزرگی طفل‌زا
  • Çocuğun canı, çocuk kaldıkça, büyümedikçe oyun için yapılan bebeciktir.
  • این تصور وین تخیل لعبتست ** تا تو طفلی پس بدانت حاجتست
  • Bu düşünceler bu hayallenmeler de bebeciklerdir. Sen çocuk kaldıkça onlara ihtiyacın vardır.
  • چون ز طفلی رست جان شد در وصال ** فارغ از حس است و تصویر و خیال
  • Fakat çocuk, çocukluktan kurtuldu da kemale erişti mi, adam oldu mu artık duygulardan da vazgeçer, düşüncelerden de, hayallerden de!
  • نیست محرم تا بگویم بی‌نفاق ** تن زدم والله اعلم بالوفاق
  • Mahrem yok ki açıkça söyleyeyim… Sükût ettim; Allah hakikate uygun olanı daha iyi bilir.
  • مال و تن برف‌اند ریزان فنا ** حق خریدارش که الله اشتری 4115
  • Malla beden, hemencecik eriyip giden kardır. Fakat satılığa çıkarılınca onların alıcısı Allah’tır.
  • برفها زان از ثمن اولیستت ** که هیی در شک یقینی نیستت
  • Bu kar, sana neden paradan daha iyi geliyor, bilir misin? Şüphedesin, yakinin yok da ondan.
  • وین عجب ظنست در تو ای مهین ** که نمی‌پرد به بستان یقین
  • Behey aşağılık adam, bu sendeki zan, ne acayip zan ki yakin bahçesinde hiç uçmuyor.
  • هر گمان تشنه‌ی یقینست ای پسر ** می‌زند اندر تزاید بال و پر
  • Oğul, her şüphe, yakına susamıştır. Şüphe arttıkça yakına ulaşmak için daha ziyade çırpınır, kol kanat açar, uçmaya çalışır...
  • چون رسد در علم پس پر پا شود ** مر یقین را علم او بویا شود
  • İlim mertebesine ulaştı mı kanadı ayak kesilir, gayri uçmaya ihtiyacı kalmaz. Çünkü bilgisi yakın kokusunu almaya başlamıştır.
  • زانک هست اندر طریق مفتتن ** علم کمتر از یقین و فوق ظن 4120
  • Çünkü bu sınanmış yolda ilim yakından aşağıdır, şüphe yukarı.