English    Türkçe    فارسی   

3
4379-4388

  • گفته با خود در سحرگه کای احد ** حال آن آواره‌ی ما چون بود
  • O bir suç işledi, biz de o suçu gördük. Fakat “Ey Allah, acaba o avaremizin hali nasıl?
  • او گناهی کرد و ما دیدیم لیک ** رحمت ما را نمی‌دانست نیک 4380
  • Bir seher vakti kendi kendisine diyordu ki merhametimizi adamakıllı bilmiyordu ki.
  • خاطر مجرم ز ما ترسان شود ** لیک صد اومید در ترسش بود
  • Suçlu kişinin gönlüne bizden bir korkudur var… Fakat korkusunda yüzlerce ümit gizli.
  • من بترسانم وقیح یاوه را ** آنک ترسد من چه ترسانم ورا
  • Ben utanmayan ve korkmayan kişiyi korkuturum. Zaten benden korkanı neye korkutayım.
  • بهر دیگ سرد آذر می‌رود ** نه بدان کز جوش از سر می‌رود
  • Ateş, soğuk tencerenin altına konur; kaynayan coşkunluğundan baştan çıkan tencerenin altına değil!
  • آمنان را من بترسانم به علم ** خایفان را ترس بردارم به حلم
  • Benden emin olanları bilgimle korkuturum; korkanlarınsa korkularını teskin ederim.
  • پاره‌دوزم پاره در موضع نهم ** هر کسی را شربت اندر خور دهم 4385
  • Ben yamacıyım, yamanması icap eden yeri yamarım. Herkese nabzına göre şerbet veririm.
  • هست سر مرد چون بیخ درخت ** زان بروید برگهاش از چوب سخت
  • Kişinin sırrı ağacın köküne benzer. Yaprakları, o kökten feyz alırda kupkuru gövdesinden çıkar, yeşerir.
  • درخور آن بیخ رسته برگها ** در درخت و در نفوس و در نهی
  • Yapraklar, köke göredir. Ağaçta böyle olduğu gibi nefislerle akıllarda da böyledir.
  • برفلک پرهاست ز اشجار وفا ** اصلها ثابت و فرعه فی السما
  • Vefa ağaçlarından göklere yücelmiş kollar, kanatlar var... Kökleri yerli yerinde de ferileri gökte.