English    Türkçe    فارسی   

3
4676-4685

  • جهل او مر علمها را اوستاد ** ظلم او مر عدلها را شد رشاد
  • Bilgisizliği ilimlere üstattır… Zulmü, adaletlere doğru yol gösterir.
  • دست او بگرفت کین رفته دمش ** آنگهی آید که من دم بخشمش
  • Sadr-ı Cihan, bu nefesi kesilmiş âşık, ona ben nefes bağışlayınca dirilir, kendine gelir diye âşığın elini tuttu,
  • چون به من زنده شود این مرده‌تن ** جان من باشد که رو آرد به من
  • “Bu bedeni ölü, bu canı uyanık âşık, benimle diriliyor. Şu halde o, benim canım… Bana yüz tutuyor.
  • من کنم او را ازین جان محتشم ** جان که من بخشم ببیند بخششم
  • Ben onu bu candan yücelteyim, bu cana muhtaç olmasın. Ona bir can bağışlayayım da ihsanımı onunla görsün!
  • جان نامحرم نبیند روی دوست ** جز همان جان کاصل او از کوی اوست 4680
  • Nâmahrem can, sevgilinin yüzünü göremez. Dostun yüzünü ancak aslı onun civarında olan can görür.
  • در دمم قصاب‌وار این دوست را ** تا هلد آن مغز نغزش پوست را
  • Bu dosta kasap gibi üfüreyim de o lâtif ruhu derisinden çıksın deyip,
  • گفت ای جان رمیده از بلا ** وصل ما را در گشادیم الصلا
  • Âşıka “Ey belâlar yüzünden bedeni terk edip giden can, vuslat kapımızı açtık, gel gel!
  • ای خود ما بی‌خودی و مستی‌ات ** ای ز هست ما هماره هستی‌ات
  • Ey varlığımız, yokluğuna, sarhoşluğuna sebep olan… Ey varlığı, varlığımızdan ibaret bulunan âşık!
  • با تو بی لب این زمان من نو بنو ** رازهای کهنه گویم می‌شنو
  • Şimdi ben sana dilsiz, dudaksız yeniden yeniye eski sırlar söyleyeceğim dinle!
  • زانک آن لبها ازین دم می‌رمد ** بر لب جوی نهان بر می‌دمد 4685
  • Dilsiz, dudaksız söyleyeceğim, çünkü şu diller, dudaklar, bu nefesten ürkerler. Bu nefes, gizli bir ırmağın kıyısında yetişir, meyve verir!