English    Türkçe    فارسی   

3
635-644

  • چون ملخ بر همدگر گشته سوار ** از نهیب سیل اندر کنج غار 635
  • Selden, mağara bucağına sığınmış çekirgeler gibi âdeta birbirlerinin üstüne binmişlerdi.
  • شب همه شب جمله گویان ای خدا ** این سزای ما سزای ما سزا
  • Bütün gece “Aman Yarabbi, sen acı. Biz değil buna, hatta bunun iki yüz misline bile lâyığız.
  • این سزای آنک شد یار خسان ** یا کسی کرداز برای ناکسان
  • Aşağılık kişilerle dost olanın, adam olmayanlara adamlık gösterenlerin lâyığı budur.
  • این سزای آنک اندر طمع خام ** ترک گوید خدمت خاک کرام
  • Ham tamaha düşüp ulular kapısındaki hizmeti bırakan, buna lâyıktır.
  • خاک پاکان لیسی و دیوارشان ** بهتر از عام و رز و گلزارشان
  • Temiz kişilerin taşını, toprağını öpüp yalamak aşağılık adamlara hizmetten, onların bağına, bahçesine nail olmaktan yeğdir.
  • بنده‌ی یک مرد روشن‌دل شوی ** به که بر فرق سر شاهان روی 640
  • Gönlü aydın bir ere kul olmak, padişahların başına taç olmadan daha iyi.
  • از ملوک خاک جز بانگ دهل ** تو نخواهی یافت ای پیک سبل
  • Ey yol çavuşu, ey aykırı yollarda koşup duran, sen şu toprak yüzündeki padişahlardan davul sesinden başka bir şey bulamazsın ki.
  • شهریان خود ره‌زنان نسبت بروح ** روستایی کیست گیج و بی فتوح
  • Şehirliler bile ruha nispetle yol uran hırsızlardan ibaretken köylü dediğim kim oluyor? Feyizden mahrum bir ahmak!
  • این سزای آنک بی تدبیر عقل ** بانگ غولی آمدش بگزید نقل
  • Aklına, tedbirine uymayıp gulyabani sesi duyunca o sese tabi olana bu layıktır” diyorlardı.
  • چون پشیمانی ز دل شد تا شغاف ** زان سپس سودی ندارد اعتراف
  • Yaptığı işe candan gönülden nâdim oldu, oldu ama artık soğuk soğuk ah etmenin ne faydası var.