English    Türkçe    فارسی   

3
726-735

  • از نشاط از ما کرانه کرده‌ای ** این تکبر از کجا آورده‌ای
  • Neşeden âdeta bizden nefret ediyorsun! Bu ululuğu nereden elde ettin?” dediler.
  • یک شغالی پیش او شد کای فلان ** شید کردی یا شدی از خوش‌دلان
  • Fakat çakallardan biri “Sen ya hile yapıyorsun yahut da hakikaten bir neşeye sahip oldun, neşeliler arasına katıldın.
  • شید کردی تا به منبر بر جهی ** تا ز لاف این خلق را حسرت دهی
  • Mimbere çıkmaya, lâfla ulu görünüp bu halkı, kendine meftûn etmeye kalkıştın.
  • بس بکوشیدی ندیدی گرمیی ** پس ز شید آورده‌ای بی‌شرمیی
  • Bir hayli çalıştım, fakat bir aşk, bir hararet görmeyince hileye sapıp utanmazlığı ele aldım” dedi.
  • گرمی آن اولیا و انبیاست ** باز بی‌شرمی پناه هر دغاست 730
  • Doğruluk ve yanıp yakılma, velilere âdettir. Utanmazlık da her aşağılık kişinin sığındığı bir sanat.
  • که التفات خلق سوی خود کشند ** که خوشیم و از درون بس ناخوشند
  • Bu suretle neşeliyiz diye halkı kendilerine çekerler ama iç yüzlerine bakılırsa hiç de hoş değildirler.
  • چرب کردن مرد لافی لب و سبلت خود را هر بامداد به پوست دنبه و بیرون آمدن میان حریفان کی من چنین خورده‌ام و چنان
  • Yalan dâvalarda bulunan birisinin her sabah bir kuyruk parçasıyla dudağını, bıyığını yağlayıp “Ben şunu yedim, bunu yedim” diye dostlarının arasına çıkması
  • پوست دنبه یافت شخصی مستهان ** هر صباحی چرب کردی سبلتان
  • Aşağılık bir adam, bir kuyruk parçası buldu. Her sabah bıyıklarını onunla da yağlar,
  • در میان منعمان رفتی که من ** لوت چربی خورده‌ام در انجمن
  • Devlet sahiplerinin yanına varıp “Evde yağlı yemek yedim” der,
  • دست بر سبلت نهادی در نوید ** رمز یعنی سوی سبلت بنگرید
  • Sözünün doğruluğunu ispat için de, bıyıklarıma bakın gibilerden eliyle bıyıklarını sıvazlar.
  • کین گواه صدق گفتار منست ** وین نشان چرب و شیرین خوردنست 735
  • “İşte sözümün doğruluğuna şahit... Bıyıklarım, yağlı, yağlı şeyler yediğime delil” demek isterdi.