English    Türkçe    فارسی   

3
757-766

  • تو دعا را سخت گیر و می‌شخول ** عاقبت برهاندت از دست غول
  • Onun için duadan hiç çekinme; hiç usanma. Dua, nihayet seni gulyabani nefsin elinden kurtarır.” demiştir.
  • چون شکم خود را به حضرت در سپرد ** گربه آمد پوست آن دنبه ببرد
  • Karın, kendini Allah’a ısmarlayınca ansızın bir kedi gelip o kuyruk parçasını kaptı, götürdü.
  • از پس گربه دویدند او گریخت ** کودک از ترس عتابش رنگ ریخت
  • Ev halkı, kedinin peşine düştüler, fakat kedi koşup kaçtı. Babamın azarına uğrayacağım diye çocuğunun beti, benzi kaçtı.
  • آمد اندر انجمن آن طفل خرد ** آب روی مرد لافی را ببرد 760
  • Babası, bir toplulukta otururken o çocukcağız gelip işi anlattı. O lâfla geçinen adamın şerefini bir paralık etti.
  • گفت آن دنبه که هر صبحی بدان ** چرب می‌کردی لبان و سبلتان
  • Dedi ki: “ Hani her sabah dudaklarını, bıyıklarını yağladığın o kuyruk parçası yok muydu?
  • گربه آمد ناگهانش در ربود ** بس دویدیم و نکرد آن جهد سود
  • Kedi geldi, onu kapıverdi. Ardına düştük, bir hayli koştuk ama faydasız… Yakalayamadık ki!”
  • خنده آمد حاضران را از شگفت ** رحمهاشان باز جنبیدن گرفت
  • Oradakiler şaşırıp gülüştüler, Bu hâle acıdılar.
  • دعوتش کردند و سیرش داشتند ** تخم رحمت در زمینش کاشتند
  • Onu davet edip doyurdular, yeryüzüne benzeyen varlığına merhamet tohumunu ektiler.
  • او چو ذوق راستی دید از کرام ** بی تکبر راستی را شد غلام 765
  • O da ululardan doğruluk zevkini görünce ululuğu bırakıp doğruluğa kul oldu.
  • دعوی طاوسی کردن آن شغال کی در خم صباغ افتاده بود
  • Boyacı küpüne düşen çakalın tavusluk dâvasına kalkışması
  • و آن شغال رنگ‌رنگ آمد نهفت ** بر بناگوش ملامت‌گر بکفت
  • O rengârenk çakal gizlice çıkagelip kendisini kınayanın kulağına dedi ki: