English    Türkçe    فارسی   

3
84-93

  • هان و هان این دلق‌پوشان من‌اند ** صد هزار اندر هزار و یک تن‌اند
  • Sakın, sakın! Bunlar benim hırka giyenlerimdir. Binlerce kişi arasında yüz binlerce kişidirler, fakat yine de hepsi bir vücuttur.”
  • ورنه کی کردی به یک چوبی هنر ** موسیی فرعون را زیر و زبر 85
  • Öyle olmasaydı bir tek Musa, bir tek sopa ile Firavunun altını üstüne getirebilir miydi?
  • ورنه کی کردی به یک نفرین بد ** نوح شرق و غرب را غرقاب خود
  • Öyle olmasaydı Nuh, bir beddua ile doğuyu batıyı sulara gark edebilir miydi?
  • بر نکندی یک دعای لوط راد ** جمله شهرستانشان را بی مراد
  • İhsan ve kerem sahibi Lût, zalimlerin şehirlerini perişan eyleyebilir, yerlere batırabilir miydi?
  • گشت شهرستان چون فردوسشان ** دجله‌ی آب سیه رو بین نشان
  • Cennete benzeyen şehirleri Karasu Diclesi oldu. Git de gör.
  • سوی شامست این نشان و این خبر ** در ره قدسش ببینی در گذر
  • Bu Karasu Şam tarafındadır. Kudüs’e giderken yolda görürsün.
  • صد هزاران ز انبیای حق‌پرست ** خود بهر قرنی سیاستها بدست 90
  • Hakk’a tapan yüz binlerce peygamber yüzünden her devirde nice azaplar oldu.
  • گر بگویم وین بیان افزون شود ** خود جگر چه بود که کهها خون شود
  • Söylesem uzun sürer. Ciğerde ne oluyor ki? Dağlar bile kan kesilir.
  • خون شود کهها و باز آن بفسرد ** تو نبینی خون شدن کوری و رد
  • Dağlar kan kesilir de sonra yine donar, kalır. Sen bu kan oluşu görmezsin, çünkü körsün, kötüsün… Bu görüşten ne kadar uzaksın!
  • طرفه کوری دوربین تیزچشم ** لیک از اشتر نبیند غیر پشم
  • Bu kör, ne şaşılacak şey kördür; uzağı görür, gözü de keskin. Fakat yalnız devedeki yükü görür.