English    Türkçe    فارسی   

4
1086-1095

  • آب می‌خور زعفرانا تا رسی ** زعفرانی اندر آن حلوا رسی
  • Ey safran, sudan gıdanı al da safran ol, zerdeye gir!
  • در مکن در کرد شلغم پوز خویش ** که نگردد با تو او هم‌طبع و کیش
  • Şalgam evleğine girip ağzını açma da onunla aynı tabiatta, aynı huya sahip olma!
  • تو بکردی او بکردی مودعه ** زانک ارض الله آمد واسعه
  • Sen bir evleğe konmuşsun, o bir evleğe... Çünkü “Allah’ın olan yeryüzü pek geniş!”
  • خاصه آن ارضی که از پهناوری ** در سفر گم می‌شود دیو و پری
  • Hele o yeryüzü yok mu? O kadar geniş ki sefere çıkan devler, periler bile orada kaybolmada!
  • اندر آن بحر و بیابان و جبال ** منقطع می‌گردد اوهام و خیال 1090
  • O denizde, o ovada, o dağlarda vehim ve hayal bile yol alamaz; kaybolur gider!
  • این بیابان در بیابانهای او ** هم‌چو اندر بحر پر یک تای مو
  • Şu ova, o yeryüzündeki ovada uçsuz bucaksız denizdeki bir kara kıl gibi kalır!
  • آب استاده که سیرستش نهان ** تازه‌تر خوشتر ز جوهای روان
  • Orada öyle durgun sular var ki akmaları gizlidir... Hepsi de akarsulardan daha taze, daha hoştur!
  • کو درون خویش چون جان و روان ** سیر پنهان دارد و پای روان
  • İçten içe can ve ruh gibi gizli gizli akarlar, akıp giden ayakları vardır!
  • مستمع خفتست کوته کن خطاب ** ای خطیب این نقش کم کن تو بر آب
  • Dinleyen uyudu, sözü kısa kes ey hatip... Su üstüne yazı yazmayı bırak gayri!
  • خیز بلقیسا که بازاریست تیز ** زین خسیسان کسادافکن گریز 1095
  • Kalk ey Belkıs, alışveriş pazarı kızıştı... Şu kesatçı hasislerden kaç!