English    Türkçe    فارسی   

4
1127-1136

  • غوله‌ای را که بر آرایید غول ** پخته پندارد کسی که هست گول
  • Şeytan’ın bezediği ekşi otu aptal adam, olmuş ve iti sanır.
  • آزمایش چون نماید جان او ** کند گردد ز آزمون دندان او
  • Fakat denedi mi ne olduğunu anlar, dişleri kamaşır kalır!
  • از هوس آن دام دانه می‌نمود ** عکس غول حرص و آن خود خام بود
  • Heves yüzünden o tuzak tane görünmededir... O esasen hamdır, fakat hırs şeytanın aksi onu güzel gösterir.
  • حرص اندر کار دین و خیر جو ** چون نماند حرص باشد نغزرو 1130
  • Hırsı din işinde ve hayırda ara; din ve hayır işinde haris ol. Bu işler, zaten güzeldir... Hırsın geçse bile güzel görünür!
  • خیرها نغزند نه از عکس غیر ** تاب حرص ار رفت ماند تاب خیر
  • Hayırlar, esasen güzel ve lâtiftir, başka bir şeyin aksi ile güzel görünmüş değildir. Bu işlerde hırsın parlaklığı geçse bile hayrın letafeti, hayrın parlaklığı kalır.
  • تاب حرص از کار دنیا چون برفت ** فحم باشد مانده از اخگر بتفت
  • Hâlbuki dünya işinden hırsın parlaklığı gitti mi ateşin harareti ve parlaklığı gitmiş, kömür kalmış demektir... Tıpkı buna benzer.
  • کودکان را حرص می‌آرد غرار ** تا شوند از ذوق دل دامن‌سوار
  • Çocukları da hırs aldatırdı zevklerinden bir değneği at yaparlar, eteklerini çemreyip güya ata binerler!
  • چون ز کودک رفت آن حرص بدش ** بر دگر اطفال خنده آیدش
  • Fakat çocuktan o kötü hırs geçti mi öbür çocuklara gülesi gelir.
  • که چه می‌کردم چه می‌دیدم درین ** خل ز عکس حرص بنمود انگبین 1135
  • Ben neler yapmışım, ne işlere girişmişim... Sirke bana hırsımdan bal görünmüş diye gülmeğe başlar.
  • آن بنای انبیا بی حرص بود ** زان چنان پیوسته رونقها فزود
  • Peygamberlerin yapılarında da hırs yoktu... Onun için boyuna parlayıp duruyor, parlaklığı boyuna artıyor.