English    Türkçe    فارسی   

4
116-125

  • پس عوان که معدن این خشم گشت ** خشم زشتش از سبع هم در گذشت
  • Kötü kişi bu kızgınlığın madenidir... Onun çirkin kızgınlığı yırtıcı canavarların kızgınlığını da geçer!
  • چه امیدستش به رحمت جز مگر ** باز گردد زان صفت آن بی‌هنر
  • O hünersiz kişi, kızgınlıktan vazgeçmekten başka Allah’tan ne rahmet umabilir ki?
  • گرچه عالم را ازیشان چاره نیست ** این سخن اندر ضلال افکندنیست
  • Gerçi bunların âlemde bulunmamasına imkân yok; bunlar da lâzım bu dünyaya... Fakat bu sözü söylemek, onları büsbütün sapıklığa atmaktır!
  • چاره نبود هم جهان را از چمین ** لیک نبود آن چمین ماء معین
  • Dünyada çare yok, sidik de bulunur; bulunur ama arı duru su değildir ya!
  • قصد خیانت کردن عاشق و بانگ بر زدن معشوق بر وی
  • Aşığın kötülük etmek istemesi, sevgilinin ona bağırması
  • چونک تنهااش بدید آن ساده مرد ** زود او قصد کنار و بوسه کرد 120
  • O ahmak adam, sevgilisini yapayalnız görünce hemencecik kucaklamaya, öpmeye kalkıştı.
  • بانگ بر وی زد به هیبت آن نگار ** که مرو گستاخ ادب را هوش دار
  • O güzel, “Küstahlık etme, edepsizliğin lüzumu yok, aklını başına al” diye heybetle bir bağırdı.
  • گفت آخر خلوتست و خلق نی ** آب حاضر تشنه‌ی هم‌چون منی
  • Âşık “Burası ıssız, halk yok... Su ortada, benim gibi de bir susuz!
  • کس نمی‌جنبد درینجا جز که باد ** کیست حاضر کیست مانع زین گشاد
  • Burada rüzgârdan başka kımıldayan yok... Kim var, kim bu açılıp saçılmamıza mâni olacak?” dedi.
  • گفت ای شیدا تو ابله بوده‌ای ** ابلهی وز عاقلان نشنوده‌ای
  • Sevgili dedi ki: “A deli herif, meğerse sen budalaymışsın... Akıllılardan bir şey duymamış, işitmemişsin!
  • باد را دیدی که می‌جنبد بدان ** بادجنبانیست اینجا بادران 125
  • Rüzgârı esiyor gördün mü bil ki burada onu bir estiren, bir harekete getiren var.