English    Türkçe    فارسی   

4
145-154

  • چون بماند دیر آن باد وزان ** جمله را بینی به حق لابه‌کنان 145
  • Rüzgâr gecikti mi hepsinin de Allah’a yalvarmaya başladığını görürsün.
  • همچنین در طلق آن باد ولاد ** گر نیاید بانگ درد آید که داد
  • Doğum zamanı da böyledir... O doğum yeli, o doğum sancısı gelmezse eyvahlar olsun, aman yarabbi seslerini duymaya başlarsın.
  • گر نمی‌دانند کش راننده اوست ** باد را پس کردن زاری چه خوست
  • Rüzgârı onun gönderdiğini bilmeseler yalvarmanın manası mı kalır?
  • اهل کشتی همچنین جویای باد ** جمله خواهانش از آن رب العباد
  • Yelkenli gemiye binenler de rüzgâr dilerler, Allah’tan bir uygun yel isterler.
  • همچنین در درد دندانها ز باد ** دفع می‌خواهی بسوز و اعتقاد
  • Diş ağrısı da yelden olursa yana yakıla tamam bir itikatla Allah’tan o yelin yatışmasını dilersin.
  • از خدا لابه‌کنان آن جندیان ** که بده باد ظفر ای کامران 150
  • Askerler de yalvarıp yakarırlar, Allah’tan, “Ey muradımızı veren Rabbim, sen bize bir zafer rüzgârı ver” diye dua ederler.
  • رقعه‌ی تعویذ می‌خواهند نیز ** در شکنجه‌ی طلق زن از هر عزیز
  • Doğum gecikince, gebenin yakınları, her azizden muska isterler.
  • پس همه دانسته‌اند آن را یقین ** که فرستد باد رب‌العالمین
  • Hepsi de adamakıllı bilir ki rüzgârı, Âlemlerin Rabbi Allah göndermekte.
  • پس یقین در عقل هر داننده هست ** اینک با جنبنده جنباننده هست
  • Zaten her bilen kişi, aklen bilir ki hareket edenin bir hareket ettiricisi vardır.
  • گر تو او را می‌نبینی در نظر ** فهم کن آن را به اظهار اثر
  • Sen onu gözünle görmüyorsan eserleri görünüyor ya... Onlara bak da anla!