English    Türkçe    فارسی   

4
1888-1897

  • بگذر از انسان هم و از قال و قیل ** تا لب دریای جان جبرئیل
  • İnsandan da dedikodudan da geç de Cebrail’in ruhunun dayanıp kaldığı deniz kıyısına var!
  • بعد از آنت جان احمد لب گزد ** جبرئیل از بیم تو واپس خزد
  • Ondan sonra Ahmed’in canı (esrarı faş etme sakın diye) sana karşı dudağını ısırsın... Cebrail, senden korksun, geride kalsın!
  • گوید ار آیم به قدر یک کمان ** من به سوی تو بسوزم در زمان 1890
  • Bir yay kadar ileri varır, sana doğru gelirsem derhal yanarım desin!
  • آشفتن آن غلام از نارسیدن جواب رقعه از قبل پادشاه
  • Kölenin, mektuba padişahtan cevap gelmeyişinden kızıp perişan olması
  • این بیابان خود ندارد پا و سر ** بی‌جواب نامه خستست آن پسر
  • Bu ovanın ne başı var zaten, ne sonu... o köle de mektubuna cevap gelmediğinden sıkılıp duruyor! Dostları, ayrılığını sordular;
  • کای عجب چونم نداد آن شه جواب ** با خیانت کرد رقعه‌بر ز تاب
  • Ne şaşılacak şey, padişah neden bana cevap yazmadı... Yoksa kızgınlığından mektubu götüren bir hıyanetlikte mi bulundu?
  • رقعه پنهان کرد و ننمود آن به شاه ** کو منافق بود و آبی زیر کاه
  • Mektubu mu gizledi, yoksa padişaha vermedi mi? Acaba bir münafık mıydı, saman altından su mu yürüttü?
  • رقعه‌ی دیگر نویسم ز آزمون ** دیگری جویم رسول ذو فنون
  • Tecrübe için başka bir mektup yazar, hünerli, terbiyeli bir başka elçi arar bulurum demekte,
  • بر امیر و مطبخی و نامه‌بر ** عیب بنهاده ز جهل آن بی‌خبر 1895
  • Cahilliğinden o bihaber, padişahı, mutfak eminini, mektup götüreni ayıplamaktaydı.
  • هیچ گرد خود نمی‌گردد که من ** کژروی کردم چو اندر دین شمن
  • Hiç ben din yolunda eğri gittim, gâvurluk ettim diye kendisine gelmiyor, kusuru kendinde bulmuyordu.
  • کژ وزیدن باد بر سلیمان علیه‌السلام به سبب زلت او
  • Süleyman aleyhisselâm’ın bir kusuru yüzünden rüzgârın ters esmesi
  • باد بر تخت سلیمان رفت کژ ** پس سلیمان گفت بادا کژ مغژ
  • Rüzgâr, Süleyman’ın tahtına ters esti... Süleyman dedi ki: Ey rüzgâr, ters esme!