English    Türkçe    فارسی   

4
251-260

  • آفتابی که دم از آتش زند ** چرک تر را لایق آتش کند
  • Ateşten dem vuran güneş, yaş fışkıyı ateşe atılmaya değer bir hale getirir.
  • آفتاب آن سنگ را هم کرد زر ** تا بتون حرص افتد صد شرر
  • İşte bunun gibi hırs külhanı yüzlerce kıvılcımla kıvılcımlansın, alevlensin diye o taşı altın haline getiren de yine güneştir.
  • آنک گوید مال گرد آورده‌ام ** چیست یعنی چرک چندین برده‌ام
  • Mal topladım diyen ne diyor yani? Bu kadar fışkı, bu kadar tezek getirdim diyor!
  • این سخن گرچه که رسوایی‌فزاست ** در میان تونیان زین فخرهاست
  • Bu söz, rezilliği arttıran bir sözdür ama külhandakiler, aralarında bununla övünürler!
  • که تو شش سله کشیدی تا به شب ** من کشیدم بیست سله بی کرب 255
  • Sen akşama kadar altı küfe tezek getirdin... Hâlbuki ben, hiç zahmet çekmeden tamam yirmi küfe tezek taşıdım, derler.
  • آنک در تون زاد و پاکی را ندید ** بوی مشک آرد برو رنجی پدید
  • Külhanda doğup temizlik nedir görmeyen kişiye mis koklatsın incinir, hasta olur!
  • قصه‌ی آن دباغ کی در بازار عطاران از بوی عطر و مشک بیهوش و رنجور شد
  • Güzel koku satanların pazarında güzel kokularla mis kokusundan bayılan ve hasta düşen derici
  • آن یکی افتاد بیهوش و خمید ** چونک در بازار عطاران رسید
  • Birisi, güzel koku satanların pazarına gelince aklı başından gitti, büzülüp yere yıkıldı.
  • بوی عطرش زد ز عطاران راد ** تا بگردیدش سر و بر جا فتاد
  • Kerem sahibi attarlardan gelen güzel kokular, başını döndürdü, yere düştü!
  • هم‌چو مردار اوفتاد او بی‌خبر ** نیم روز اندر میان ره‌گذر
  • O bihaber, gün ortasında yol uğrağına bir leş gibi yıkıldı, kaldı.
  • جمع آمد خلق بر وی آن زمان ** جملگان لاحول‌گو درمان کنان 260
  • Derhal halk, başına üşüştü... Herkes lâhavle diyerek derdine derman aramaktaydı.